Whatsapp Hattı

0539 890 5950

Premenstrüel Disforik Bozukluk

Premenstrüel Disforik Bozukluk

Ergenlik, 10 ile 19 yaşları arasında gerçekleşen, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Menstrüel komplikasyonlar, diğerlerinin yanı sıra, özellikle ergenlik çağındaki kadınlarda ana jinekolojik sorun olarak kabul edilir (Zegeye ve ark., 2009). Premenstrüel disforik bozukluk, adet döngüsünün luteal fazında (adet döngüsünün yumurtlamadan sonra başlayan aşaması) döngüsel olarak gözlenen ve adetin başlangıcında birkaç gün içinde hemen düzelen, beklenebilir fiziksel, bilişsel, duygusal ve davranışsal belirtiler grubunu ifade eder (Halbreich, 2004). Premenstrüel disforik bozukluğun patofizyolojisi belirsizliğini korumaktadır. Çok faktörlü, karmaşık ve henüz tam olarak aydınlatılmamış, hormonal değişim, diyet ve yaşam tarzı gibi çeşitli sosyobiyolojik ve psikolojik faktörleri içerebilir. Premenstrüel disforik bozukluk genç yaş gruplarında yaygındır ve bu nedenle genç kızlarda önemli bir halk sağlığı sorununu temsil eder. Premenstrüel belirtiler, yüksek düzeyde eğitimli kadınlar arasında, eğitimsiz kadınlara göre daha yaygın ve daha şiddetlidir. Stres ile premenstrüel disforik bozukluk arasında olası bir ilişki vardır (Yang ve ark., 2008). Premenstrüel disforik bozukluk, belirtileri sıklıkla kaygı ve diğer psikolojik belirtilerle birlikte bulunduğundan önemli psikososyal işlev bozukluklarına neden olur (Takeda ve ark., 2006). 

Premenstrüel disforik bozukluk, dünya genelinde üreme çağındaki kadınlardaki yaşam boyu yaygınlığı %20 ile %90 arasında değişmektedir (Castro ve ark., 2019). Premenstrüel disforik bozukluk, adet kanamasından 7-14 gün önce hissedilir. Premenstrüel bozukluk ile ilişkili davranışsal ve psikolojik değişiklikler, bireyin toleransına bağlı olarak ruh sağlığı üzerinde sorunlara neden olabilir. En ciddi ve sıklıkla bildirilen sorunlar arasında depresif ruh hali, öfke, kaygı ve yeme ve iştahta değişiklikler yer alır. Ruhsal durumu, davranışı ve işlevselliği önemli ölçüde etkileyen premenstrüel disforik bozukluk, eş zamanlı olarak diğer ruh sağlığı belirtileri ile de ortaya çıkabilmektedir. Majör depresif bozukluk, kaygı, panik bozukluk, şizofreni, bulimia nervoza gibi birçok ruhsal belirti ve bozukluk veya migren, astım, epilepsi gibi fiziksel hastalıklar adet öncesi dönemde kötüleşir (Meers ve Nowakowski, 2020). Premenstrüel disforik bozukluk ile ilişkili olduğu düşünülen bir diğer kavram ise çocukluk çağı travmasıdır. Çocukluk çağı travması, ruh sağlığı belirtilerinin, özellikle duygudurum bozukluklarının gelişiminin önemli bir etiyolojik öncüsüdür (Vieira ve ark., 2020). Buna dayanarak, bir duygudurum bozukluğu olarak kabul edilen premenstrüel disforik bzoukluk yaşayan kadınların etyolojisinde özellikle çocukluk çağı travmaları başta olmak üzere olumsuz yaşam olayları etkili olabilir (Petersen ve ark., 2016). Ayrıca, bir kadının çocukluk döneminde travmatik deneyimlere maruz kalması, adet öncesi fiziksel ve duygusal değişiklikleri tanıma, düzenleme ve bunlara uyum sağlama yeteneğini bozabilir ve bu da adet öncesi sıkıntı ve işlev bozukluğunu artırabilir (Bertone-Johnson ve ark., 2014). Çeşitli araştırmalar, yaşamın erken dönemlerinde yaşanan sıkıntının yaşam boyu sağlık sonuçları üzerinde kalıcı bir etkisi olabileceğine ve kronik sağlık koşulları ile hastalıklarla ilişkili olabileceğine dair yaygın görüşü desteklemiştir (Azoulay ve ark., 2020). Ek olarak araştırmalar, istismar (duygusal, fiziksel ve cinsel) öyküsü olan kadınların daha şiddetli adet öncesi belirtiler yaşadığını ve bu kadınların premenstrüel disforik bozukluk için daha yüksek risk altında olduğunu ortaya koymuştur (Walsh ve ark., 2018).

Üreme çağındaki çoğu kadın, adet döngüsünün adet öncesi evresinde bir veya daha fazla duygusal veya fiziksel belirtiye sahiptir. Belirtiler hafiftir, ancak %5-8'inde önemli sıkıntı veya işlevsel bozulma ile ilişkili orta ila şiddetli belirtiler vardır. Bir yıl boyunca çoğu adet döngüsünde, luteal fazın son haftasının çoğunda aşağıdaki belirtilerden en az beşinin mevcut olması, adetlerin başlamasından sonraki birkaç gün içinde gerilemiş olması ve adetten sonraki hafta içinde yokluğunun devam etmesi gerekir. En az bir belirti ilk dörtte yer alanlardan olmalıdır (APA, 2013):

  • Depresif ruh hali veya disfori (huzursuzluk)
  •  Kaygı veya gerginlik
  • Etki labilitesi (kararsızlık, değişkenlik)
  • Sinirlilik
  • Olağan faaliyetlere ilgide azalma
  • Konsantrasyon zorlukları
  • Belirgin enerji eksikliği
  • İştahta belirgin değişiklik, aşırı yeme veya aşerme
  • Hipersomnia veya uykusuzluk
  • Bunalma hissi
  • Diğer fiziksel belirtiler-örneğin göğüslerde hassasiyet, şişkinlik.

Belirti ifadesinin uzunluğu birkaç gün ile 2 hafta arasında değişir. Belirtiler genellikle 6 gün önce önemli ölçüde kötüleşir ve adetlerin başlamasından yaklaşık 2 gün önce zirve yapar. Öfke ve sinirlilik en şiddetli şikayetlerdir ve diğer belirtilerden biraz daha erken başlar. Belirtilerin bir sonrakine kadar devam etmesi nadir değildir. Tipik olarak, kadınlar bir döngüden diğerine aynı belirtilere sahiptir (Pearlstein ve ark., 2005). Premenstrüel disforik bozukluk belirtileri olan bir kadında birkaç gerçek veya belirgin komorbidite (eşlik eden rahatsızlık) paterni ortaya çıkabilir. Birincisi, hayatının başka bir noktasında başka bir psikiyatrik bozukluğu olabilir (yaşam boyu komorbidite). İkincisi, devam eden bir psikiyatrik veya genel tıbbi durumu ve eşlik eden bozukluğun bir parçası olmayan eş zamanlı adet öncesi belirtileri olabilir (eşzamanlı komorbidite). Üçüncüsü, premenstrüel olarak kötüleşen – genellikle premenstrüel alevlenme olarak tanımlanan – devam eden bir psikiyatrik veya genel tıbbi duruma sahip olabilir (Steiner ve Born, 2000). Premenstrüel disforik bozukluk ve diğer duygudurum bozuklukları arasındaki yaşam boyu komorbidite tahminleri %30 ile %70 arasında değişmektedir (Wittchen ve ark., 2002). Duygudurum bozukluklarının kadınlarda yaygın olduğu düşünüldüğünde (kadınların en az %30'u) bu yaygınlık beklenenden daha yüksektir. Bununla birlikte, komorbidite tahminleri, belirtilerdeki örtüşme nedeniyle arttırabilir. Kaygı bozuklukları da premenstrüel disforik bozukluk şikâyeti bulunan kadınlarda daha yüksek oranda görülür (Landen ve Eriksson, 2003).

Farmakolojik müdahale düşünülmeden önce, prementrüel disforik bozukluk şikayeti olduğu düşünülen kadınların tıbbi öykülerinde depresyon, distimik bozukluk, kaygı bozuklukları ve hipotiroidizm gibi durumlar araştırılmalıdır. Prementrüel disforik bozukluk ile cinsel istismar ve travma sonrası stres bozukluğu arasındaki olası bağlantılar göz önüne alındığında, bu faktörlerin varlığını ve aile içi şiddeti değerlendiren bir öykü alınmalıdır. Prementrüel disforik bozukluk dahil olmak üzere kaygı ve duygudurum bozuklukları olan bazı kişiler, bu durum disfori ve kaygıyı tetikleyebilir veya kötüleştirebilse de alkol veya yasadışı uyuşturucular kullanarak belirtilerle başa çıkmaya çalışır. Bu nedenle, değerlendirme sırasında bu tür maddelerin olası kullanımı ele alınmalıdır. Birçok müdahale rejiminin premenstrüel disforik bozukluk için etkili olduğu lanse edilmiştir, ancak çok azı klinik bulgularla desteklenmektedir. Etkili müdahaleler tüm belirtileri mutlaka eşit olarak azaltmadığından, birçok belirtideki değişikliği değerlendiren özet ölçekleri kullanarak iyileşmeyi değerlendirmek, belirti üzerindeki etkiyi gizleyebilir. Bazı ilaçların belirli belirtiler için daha iyi çalışabileceği göz önüne alındığında, müdahale belirti profiline göre bireyselleştirilmelidir (Perkonigg ve ark., 2004). Premenstrüel disforik bozukluk ayrıca menstrüasyona karşı olumsuz tutumlar dahil olmak üzere psiko-sosyal, kültürel, eğitimsel ve ailevi çevresel faktörlerle de ilişkilendirilmiştir (Lin ve Barnhart, 2007). Farmakolojik olmayan yaklaşımlar, temel olarak bilişsel davranışçı terapi ve diğerlerinin yanı sıra fiziksel egzersiz, gevşeme teknikleri, dengeli beslenme ve etkili kendi kendine uygulanan başa çıkma mekanizmalarında eğitim de dahil olmak üzere tamamlayıcı yöntemlerden oluşur (Janda ve ark., 2015). Bilişsel davranışçı terapi, olumsuz tutum, algı ve düşünceleri ele almak için psikolojik bir yaklaşımdır. Bilişsel davranışçı terapi iki kavram üzerine kuruludur: Biliş ve davranış. Davranışsal başa çıkma stratejileri geliştirerek ve kendi kendini izleme yoluyla kadınların premenstrüel disforik bozukluğu nasıl algıladıkları ve bunlarla nasıl ilişki kurduklarının eleştirel olarak incelenmesi, olumsuz belirtilerin azaltılmasında etkili olabilir (Ussher, 2002). Premenstrüel disforik bozukluk müdahalesinde psikoeğitimin faydalı ve sürdürülebilir rolü birçok araşttırmacı tarafından desteklenmiştir (Rezaee ve ark., 2016). Bilişsel davranışçı terapi ile psikoeğitimin karşılaştırıldığı araştırmalar, her iki yaklaşımın da premenstrüel disforik bozukluğu sürdürülebilir bir şekilde azaltmak için oldukça etkili olduğunu bulmuştur (Christensen ve Oei, 1995). Bununla birlikte, test edilen iki müdahale yaklaşımının farklı olduğu iddia edilebilir. Psikoeğitim paketlerinin temel unsurları arasında bilgi aktarımı, duygusal boşalma, tıbbi olmayan müdahale desteği yer alır. Kendi kendine yardım paketleri, daha az şiddetli premenstrüel disforik bozukluk formlarında kendi başlarına etkiliyken, bir klinisyenle yüz yüze temas, özellikle depresyonda olmak üzere daha şiddetli formlar için faydalı olmuştur (Ussher ve Perz, 2006). Başa çıkma stratejileri geliştirmek, premenstrüel disforik bozukluk için bilişsel davranışçı terapinin önemli bir parçasıdır. Bazıları çok basit- zahmetsiz diyafram nefesi (Gibney ve Peper, 2003), gevşeme egzersizleri ve biyolojik geri bildirimdir (Van Zak, 1994). Daha sonraki çalışmalar, çeşitli başa çıkma mekanizmalarını sınıflandırmaya çalışmıştır (Kaiser ve ark., 2018). Warren ve Baker (1992), mevcut olanları güçlendirerek ve yenilerini geliştirerek bireysel başa çıkma mekanizmalarını geliştirmenin önemini vurgulamıştır.

Premenstrüel Disforik Bozukluğa Dair Kitap/Film Önerileri

Kaynakça

American Psychiatric Association (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders-DSM-IV. American Psychiatric Association.

Azoulay, M., Reuveni, I., Dan, R., Goelman, G., Segman, R., Kalla, C., Bonne, O. ve Canetti, L. (2020). Childhood trauma and premenstrual symptoms: the role of emotion regulation. Child Abuse & Neglect, 108, 104637. https://doi.org/10.1016/j.chiabu.2020.104637.

Bertone-Johnson, E. R., Whitcomb, B. W., Missmer, S. A., Manson, J. E., Hankinson, S. E. ve Rich-Edwards, J. W. (2014). Early life emotional, physical, and sexual abuse and the development of premenstrual syndrome: a longitudinal study. Journal of women's health, 23(9), 729-739. https://doi.org/10.1089/jwh.2013.4674

Castro, R. A., Pataky, E. A. ve Ehlert, U. (2019). Associations between premenstrual syndrome and postpartum depression: a systematic literature review. Biological psychology, 147. https://doi.org/10.1016/j.biopsycho.2018.10.014.

Christensen, A. P. ve Oei, T. P. (1995). The efficacy of cognitive behaviour therapy in treating premenstrual dysphoric changes. Journal of affective disorders, 33(1), 57-63. https://doi.org/10.1016/0165-0327(94)00073-I

Gibney, H. K. ve Peper, E. (2003). Taking control: Strategies to reduce hot flashes and premenstrual mood swings. Biofeedback, 31(3), 20-24.

Halbreich, U. (2004). The diagnosis of premenstrual syndromes and premenstrual dysphoric disorder-clinical procedures and research perspectives. Gynecological Endocrinology, 19(6), 320-334. https://doi.org/10.1080/0951590400018215

Janda, C., Kues, J. N., Kleinstaeuber, M. ve Weise, C. (2015). A therapeutic approach to premenstrual syndrome (PMS): modularized treatment program. Verhaltenstherapie (Basel), 25(4), 294-303. https://doi.org/10.1159/000439336

Kaiser, G., Kues, J. N., Kleinstäuber, M., Andersson, G. ve Weise, C. (2018). Methods for coping with premenstrual change: Development and validation of the German Premenstrual Change Coping Inventory. Women & health, 58(9), 1062-1079. https://doi.org/10.1080/03630242.2017.1377802

Landén, M. ve Eriksson, E. (2003). How does premenstrual dysphoric disorder relate to depression and anxiety disorders?. Depression and Anxiety, 17(3), 122-129. https://doi.org/10.1002/da.10089

Lin, K. ve Barnhart, K. (2007). The clinical rationale for menses-free contraception. Journal of women's health, 16(8), 1171-1180. https://doi.org/10.1089/jwh.2007.0332

Meers, J. M. ve Nowakowski, S. (2020). Sleep, premenstrual mood disorder, and women’s health. Current opinion in psychology, 34, 43-49. https://doi.org/10.1016/j.copsyc.2019.09.003.

Pearlstein, T., Yonkers, K. A., Fayyad, R. ve Gillespie, J. A. (2005). Pretreatment pattern of symptom expression in premenstrual dysphoric disorder. Journal of affective disorders, 85(3), 275-282. https://doi.org/10.1016/j.jad.2004.10.004

Perkonigg, A., Yonkers, K. A., Pfister, H., Lieb, R. ve Wittchen, H. U. (2004). Risk factors for premenstrual dysphoric disorder in a community sample of young women: the role of traumatic events and posttraumatic stress disorder. The Journal of clinical psychiatry, 65(10), 18420. https://doi.org/10.4088/jcp.v65n1004

Petersen, N., London, E. D., Liang, L., Ghahremani, D. G., Gerards, R., Goldman, L. ve Rapkin, A. J. (2016). Emotion regulation in women with premenstrual dysphoric disorder. Archives of Women's Mental Health, 19(5), 891–898. https://doi.org/10.1007/s00737-016-0634-4.

Steiner, M. ve Born, L. (2000). Diagnosis and treatment of premenstrual dysphoric disorder: an update. International Clinical Psychopharmacology.

Rezaee, H., Mahamed, F. ve Mazaheri, M. A. (2016). Does spousal support can decrease women’s premenstrual syndrome symptoms? Global journal of health science, 8(5), 19. https://doi.org/10.5539/gjhs.v8n5p19

Takeda, T., Tasaka, K., Sakata, M. ve Murata, Y. (2006). Prevalence of premenstrual syndrome and premenstrual dysphoric disorder in Japanese women. Archives of women's mental health, 9(4), 209-212. https://doi.org/10.1007/s00737-006-0137-9.

Ussher, J. M. (2002). Processes of appraisal and coping in the development and maintenance of premenstrual dysphoric disorder. Journal of community & applied social psychology, 12(5), 309-322. https://doi.org/10.1002/casp.685

Ussher, J. M. ve Perz, J. (2006). Evaluating the relative efficacy of a self‐help and minimal psycho‐educational intervention for moderate premenstrual distress conducted from a critical realist standpoint. Journal of reproductive and infant psychology, 24(4), 347-362. https://doi.org/10.1080/02646830600974147

Van Zak, D. B. (1994). Biofeedback treatments for premenstrual and premenstrual affective syndromes. International journal of psychosomatics: official publication of the International Psychosomatics Institute, 41(1-4), 53-60. https://doi.org/10.1067/mob.2001.113643

Vieira, I. S., Moreira, F. P., Mondin, T. C., de Azevedo Cardoso, T., Branco, J. C., Kapczinski, F., Jansen, K., Souza, L. D. M. ve da Silva, R. A. (2020). Resilience as a mediator factor in the relationship between childhood trauma and mood disorder: a community sample of young adults. Journal of Affective Disorders, 274, 48-53. https://doi.org/10.1016/j.jad.2020.04.011.

Walsh, E. C., Eisenlohr-Moul, T. A., Pedersen, C. A., Rubinow, D. R., Girdler, S. S. ve Dichter, G. S. (2018). Early life abuse moderates the effects of intranasal oxytocin on symptoms of premenstrual dysphoric disorder: preliminary evidence from a placebo-controlled trial. Frontiers in psychiatry, 9, 547. https://doi.org/10.3389/fpsyt.2018.00547.

Warren, C. J. ve Baker, S. (1992). Coping resources of women with premenstrual syndrome. Archives of Psychiatric Nursing, 6(1), 48-53. https://doi.org/10.1016/0883-9417(92)90054-M

Wittchen, H. U., Becker, E., Lieb, R. ve Krause, P. (2002). Prevalence, incidence and stability of premenstrual dysphoric disorder in the community. Psychological medicine, 32(1), 119-132. https://doi.org/10.1017/s0033291701004925

Yang, M., Wallenstein, G., Hagan, M., Guo, A., Chang, J. ve Kornstein, S. (2008). Burden of premenstrual dysphoric disorder on health-related quality of life. Journal of women's health, 17(1), 113-121. https://doi.org/10.1089/jwh.2007.0417

Zegeye, D. T., Megabiaw, B. ve Mulu, A. (2009). Age at menarche and the menstrual pattern of secondary school adolescents in northwest Ethiopia. BMC women's health, 9(1), 1-8. https://doi.org/10.1186/1472-6874-9-29