Whatsapp Hattı

0539 890 5950

Geleceğe dair Umut ve İyimserlik

Geleceğe dair Umut ve İyimserlik

            Umut, zor durumlar ve olaylarla başa çıkarken güç bulmayı sağlayan bir duygu olarak tanımlanır. Zaman içerisinde yaşanan acılara rağmen geleceğe yönelik içsel bir güven ve daha iyi şeylerin gerçekleşeceğine dair beklentiler oluşturur (Schofield ve ark., 2003). Tarih boyunca umut kavramı en çok teoloji ve felsefe tarafından ele alınmış olmasına rağmen psikolojik bir kavram olarak görülür ve bu nedenle birçok psikolojik araştırmanın temelinde yatar (Weir ve Brint, 2011). Psikolojik bir bakış açısından umut, hayattaki kritik anlarla yüzleşmek için değerli bir kaynağı temsil eder. Bu iyileştirilmiş refahı sağlayan umut, hayal gücü ve geleceği tahmin etme gücünden gelişir (Herth, 2000). Umut, şu anda eksik olan bir şeyin algılanmasını sağlayarak bireyin geleceğe dair daha iyi beklentilere girmesine vesile olur, fakat öte yandan bu beklentiler insan durumunun belirsizliği nedeniyle belirsiz kalır. Bu nedenle, umut hem olumlu bir tutum hem de endişe olarak karakterize edilir ve belirsizliğin umudun temel bir unsuru olduğunu ortaya çıkarır (Hasson-Ohayon ve ark., 2009). Bu düşünceye dayanarak, umut, olumlu bir duygu olarak (umulan şeyi gerçekleştirmek için beklenen beklenti) ve olumsuz bir duygu olarak (umut edileni gerçekleştirememe korkusu) bulduğumuz bir sürekliliğe yerleştirilmiş bir duygu olarak adlandırılır (Saita ve ark., 2015).

            Umut hastalıklarla mücadele etmede öncü bir kavram olarak görülür ve özellikle kanser hastalarında destekleyici ve iyileştirici bir güce sahiptir. Bu olumlu ve olumsuz duygulanma süreci insanlar kanser gibi bir hastalık teşhisi aldığında kendini daha belirgin bir şekilde gösterir, çünkü kanser teşhisi hem beklenmediktir hem de insan yaşamının psikolojik ve fizyolojik devamlılığının yıpranmasına neden olur (Eliott ve Olver, 2002). Umut ve kanser arasındaki ilişkiye bu bakış açısından bakıldığında, umudun gelecek ile yakın bir bağlantıya sahip olduğu ve aynı zamanda büyüme ve dayanıklılıkla olan benzerlikleri ortaya çıkmaktadır. Umut dayanıklılığı tetikler ve ciddi bir hastalık veya travmatik bir olay gibi kritik ve yıpratıcı olaylara karşı umutla tutunmayı/dayanıklılık göstermeyi sağlar (Girgis ve Sanson-Fisher, 1995). Bireyin umut düzeyi genellikle doğuştan gelen kişilik özellikleri ve çevresel faktörler tarafından belirlenir, ancak aynı zamanda bağışıklık modülatörleri, nörotransmiterler, duygulanım durumları ve hatta kanserin altında yatan hastalık sürecinden fizyolojik olarak etkilenebilir (Corn ve ark., 2020). Kanserle başa çıkmanın duygusal ve bilişsel yönleriyle ilgili yapılan önceki araştırmalar ise sekiz tema ele almışlardır: teşhis, yaşam olayları, destekleyici ağ, sağlık ağı, tıbbi tedavi, hastalığın kabulü, plan/proje yapabilme ve maneviyat (Romero ve ark., 2006). Sonuç olarak, araştırmalar umudun kanser tedavisinde iyileştirici bir gücü olduğunu ve umut-arttırıcı terapilerin hastaların daha dayanıklı ve gelişme odaklı olmalarında yardımcı olduğunu göstermiştir (Corn ve ark., 2020).

            Umut kavramının psikolojik olarak bir hastalık sürecinde sağladığı içsel gücün yanı sıra iş ortamında sağladığı içsel destekle iş tatminini de etkilediği bir gerçektir. İşle ilgili çağdaş araştırmalar, işyerinde gözlemlenebilir ve ölçülebilir bir olgu olan umudun iş bağlamında hayati bir rol oynadığını gösterir (Akhras, 2019). İşletme şirketleri içinde işyerinde etkileşim, bilgi paylaşımı, karar verme, yetki devri, direktif verme, güç kullanımı, kaynakların koordinasyonu, çalışanların motivasyonu gibi etkenlerin liderlik, umut ve iş tatminini etkilediği görülür. Bu bağlamda, araştırmalar, umudun iş organizasyonları üzerinde olumlu bir bulaşıcı etkiye sahip olduğunu gösterir (Luthans ve ark., 2008). İşveren ve işçi arasındaki ilişkiye bakıldığında, işçiler olumlu, destekleyici, açık, yüz yüze görüşmekten çekinmeyen, işle ilgili sorunlarda çözümler bulmak için çabalayan, herhangi bir tartışma esnasında sürekliliği ve sabitliği sağlayabilen işverenlerin daha çok umut aşılayan liderler olarak görüldüğünden bahsetmektedirler (Dzuranin ve ark., 2013). Araştırmalar, iş liderleri sahada aktif olarak meşgul olduğundan, çalışanlara/çalışan bağlılığına ve olumlu davranışa önem verdiğinden işçilere umut aşıladıklarını belirtti. Ayrıca, işçilerin umudunu, işçilerin işten alınan tatmin düzeyiyle ilişkilendirdi. Kısaca, her ne kadar işten alınan tatmin seviyesi yüksek ve işveren olumlu/motive edici özelliklere sahipse işçinin işe dair umut düzeyinin o kadar yüksek olduğundan ve yüksek umut düzeyi sayesinde iş tatmininin arttığından bahsederler (Voegtlin ve ark., 2012).

            İyimserlik, insanların gelecekleri için genelleştirilmiş olumlu beklentilere ne ölçüde sahip olduklarını yansıtan bireysel bir değişkendir. İleriye dönük olarak, daha yüksek seviyelerde iyimserliğe sahip olmak, sıkıntı veya zorluk zamanlarında daha iyi öznel iyi oluşu temsil eder. İyimserlikte kişinin sağlığını korumak için sağlıksız davranışlardan uzak durmaya çalıştığı görülürken, kötümserlikte sağlığa zarar veren davranışlar üzerine bir eğilim görülür. Bu nedenle, iyimserliğin daha iyi fiziksel sağlık göstergelerini temsil ettiği açıktır (Carver ve ark., 2010). İyimserler, başlarına iyi şeyler gelmesini bekleyen; kötümserler ise başlarına kötü şeyler gelmesini bekleyen insanlardır. Bu iki zıt “iyi şeyler beklentisinde olma ve kötü şeyler beklentisinde olma” durumları temel davranışları şekillendirir. Bu nedenle, iyimserlerin ve kötümserlerin dünyaya yaklaşımlarında farklılıklar meydana gelir. Bu insanlar sorunlarla nasıl yüzleştikleri, zorluklarla ne kadar iyi başa çıktıkları ve hem sosyal hem de sosyoekonomik kaynakları bakımından farklılık gösterirler (Alloy ve ark., 2006). Temel olarak, iyimserlik tanımı gereği, depresif bozukluklar için bir risk faktörü olan umutsuzlukla ters orantılıdır. Ayrıca, iyimserlik, psikopatolojinin hem başlangıcı hem de nüksetmesi riski ile ilişkili olan stresli yaşam olaylarına karşı dayanıklılık sağlar (Scheier ve Carver, 1992). Beklenti ve amaca ulaşılabileceğine dair güven iyimserliği etkileyen iyimserliği etkileyen iki önemli unsurdur. İnsanlar bir hedefe ulaşabileceklerinden şüphe duyarlarsa, çabalarını geri çekebilirler. Zamanından önce durabilirler veya eylem gerçekten hiç başlamayabilir. Sonunda bir sonuca ulaşacağından emin olan insanlar, büyük sıkıntılar karşısında bile vazgeçmeyip iyimser kalırlar (Scheier ve ark., 1994). İyimserlik ve kötümserlik, sadece belirli bir bağlamdan ziyade hayata dair güven ve şüphe oluşmasına neden olur. Bu nedenle, iyimserler, çeşitli yaşam zorlukları karşısında (ilerleme zor veya yavaş olsa bile) kendinden emin ve ısrarcı olma eğilimindedirler. Karamsarlar, aynı durumlarda şüpheci ve tereddüt içerisindedirler.  Zorlukla karşılaştığında, insanların duyguları coşku ve hevesten öfke, endişe ve depresyona kadar değişir. Duygular arasındaki denge, iyimserlikteki farklılıklarla ilgilidir. İyimserler, işler zor olduğunda bile iyi sonuçlar bekler. Bu, nispeten olumlu bir duygu karışımı sağlar. Kötümserler kötü sonuçlar bekler. Bu, öfke, endişe, üzüntü, umutsuzluk gibi daha fazla olumsuz duyguya neden olur (Segerstrom, 2007). 

            Gelecek odaklılık, gelecekteki hedeflerin peşinden koşmaya ve bunlara ulaşmaya yönelik genel bir yönelimi ifade eder (Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000). Psikoloji tarihsel olarak umutsuzluk ve karamsarlık gibi geleceğe yönelik olumsuz yönelimlere odaklanırken, psikologlar daha yakın zamanlarda umut, iyimserlik ve öz-yeterlik biçimindeki olumlu beklentilerin faydalarını incelerler. Gelecek odaklı olma ve alınan sosyal destek arasındaki ilişkiye odaklanan bir araştırmada bu iki bağlam arasında direkt bir ilişki bulunmuştur. Araştırma, alınan sosyal desteğin değeri artarsa gelecek odaklılığın değerinin de artacağına değinmiştir (Dordi, 2018). İnsanlar gelecek hakkında düşünürken, geçmiş deneyimlerden yararlanırlar ve olası gelecekleri inşa etmek için şimdiki zamanda rekabet eden seçenekleri gözden geçirme eğilimi içerisindedirler. Gelecek zamana bağlı kalan bireyler, mevcut davranışlarının gelecekteki özlemlerle uyumlu olmasını sağlamak amacıyla sürekli olarak gelecek düşünme ve planlama ile meşgul olma eğilimindedir. Gelecek zamana odaklı olan bireyler egzersiz yapma, sağlıklı beslenme ve emniyet kemeri kullanımı gibi sağlıkla ilgili koruyucu davranışlara daha özen gösterirken, tütün ve uyuşturucu kullanımı gibi sağlıkla ilgili riskli davranışlardan kaçınma girişimindedirler (Visser ve Hirsch, 2014). 

            Sonuç olarak, insanlar zaman içerisinde her ne kadar zorluklarla karşılaşsalar da yılmadan ve usanmadan içlerindeki geleceğe olan güven neticesinde her zaman daha iyi şeylerin gerçekleşeceğine dair beklenti içinde olması umut olarak tanımlanır. Hayal gücü ve geleceği tahmin etme umut kavramını etkileyen iki önemli etkendir. Hayal gücü sayesinde insanlar umutları için daha yaratıcı olmaya başlarlar ve bu da birden çok umudun birleşerek geleceğe etki etmesine/gelecek odaklı olmaya neden olur. Umut kavramı isim olarak anıldığında olumlu duygular uyandırsa da aynı zamanda bazı olumsuz duygulara sebebiyet verir çünkü geleceğe yönelik umut edilen beklentilerin gerçekleşmemesi hayal kırıklığına neden olur. Umut ve kanser ilişkisi temel alındığında, umudun kanser hastaları için en iyi psikolojik güçlerden biri olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Aynı zamanda, işyerindeki motivasyon, işveren ve işçi arasındaki ilişki, işyerinin ortamı ve işverenin işe dair karakteristik özelliklerinin hepsi işe olan umudu arttırır. Öte yandan, iyimserlik insanın iyi şeyler beklentisinde olma eğilimidir. Bir olay, durum veya gelecek için bile iyimser olan insanlar akıllarına ilk kötü düşünceyi getirmezler. Hep iyi odaklıdırlar ve kötü düşünce ve davranışlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırlar. Bu insanlar kötümser insanlara oranla sağlıklarına daha dikkat eden, olumsuz düşüncelerden uzak durmaya çalışan ve sıkıntılar karşısında daha sabırlı olabilen insanlardır. Son olarak, gelecek odaklı olma insanların hedeflerine ulaşmasında ve bu yolda çabalamasında itici bir güç görevi görür. Hem yüksek sosyal desteğe sahip hem de gelecek odaklı olan bir insan için hedeflere ulaşmak ve hatta daha üst hedefler kurmak bunlardan yoksun olan insanlara göre daha hızlı gerçekleşir. Gelecek odaklı insan gelecek için hem umut dolu hem de iyimserdir ve her zaman bu doğrultuda yararlı adımlar atmak için çabalar.

Kaynakça

Akhras, C. (2019). Pairing hope and job satisfaction with MENA business leaders. Science Journal of Business and Management, 7(4), 74-79. https://doi.org/10.11648/j.sjbm.20190704.11

Alloy, L. B., Abramson, L. Y., Whitehouse, W. G., Hogan, M. E., Panzarella, C. ve Rose, D. T. (2006). Prospective incidence of first onsets and recurrences of depression in individuals at high and low cognitive risk for depression. Journal of Abnormal Psychology, 115(1), 145–156. https://doi.org/10.1037/0021-843X.115.1.145

Carver, C. S., Scheier, M. F. ve Segerstrom, S. C. (2010). Optimism. Clinical Psychology Review, 30(7), 879–889. https://doi.org/10.1016/j.cpr.2010.01.006

Corn, B. W., Feldman, D. B. ve Wexler, I. (2020). The science of hope. The Lancet. Oncology, 21(9), e452–e459. https://doi.org/10.1016/S1470-2045(20)30210-2

Dordi, M. M. (2018). Relationship between peer victimization, future mindedness and perceived social support among adolescents. International Journal of Psychology and Counseling, 8(1), 1-9.

Dzuranin, A. C., Shortridge, R. T. ve Smith, P. A. (2013). Building ethical leaders: A way to integrate and assess ethics education. Journal of Business Ethics, 115(1), 101-114. https://doi.org/10.1007/s10551-012-1371-x.

Eliott, J. ve Olver, I. (2002). The discursive properties of hope: A qualitative analysis of cancer patients’ speech. Qualitative Health Research, 12(2), 173-193. https://doi.org/10.1177%2F104973230201200204

Girgis, A. ve Sanson-Fisher, R. W. (1995). Breaking bad news: consensus guidelines for medical practitioners. Journal of Clinical Oncology, 13(9), 2444-2456. https://doi.org/10.1200/JCO.1995.13.9.2449

Hasson-Ohayon, I., Braun, M., Galinky, D. ve Baider, L. (2009). Religiosity and hope: A path for women coping with a diagnosis of breast cancer. Journal of Consultation and Liaison Psychiatry, 50(5), 525-533. https://doi.org/10.1016/S0033-3182(09)70846-1

Herth, K. A. (2000). Enhancing hope in people with a first recurrence of cancer. Journal of Advanced Nursing, 32(6), 1431-1441. https://doi.org/10.1046/j.1365-2648.2000.01619.x

Luthans, K. W., Lebsack, S. A. ve Lebsack, R. R. (2008). Positivity in healthcare: relation of optimism to performance. Journal Health Organization and Management 2(22), 178-188. https://doi.org/10.1108/14777260810876330

Romero, C., Friedman L. C., Kalidas M., Elledge, R., Chang, J. ve Liscum, K. R. (2006). Self- forgiveness, spirituality, and psychological adjustment in women with breast cancer. Journal of Behavioral Medicine, 29(1), 29-36. https://doi.org/10.1007/s10865-005-9038-z

Saita, E., De Luca, L. ve Acquati, C. (2015). What is hope for breast cancer patients? A qualitative study. Mediterranean Journal of Clinical Psychology, 3(1), 1-17. http://dx.doi.org/10.6092/2282-1619/2015.3.1047

Scheier, M. F., Carver, C. S. ve Bridges, M. W. (1994). Distinguishing optimism from neuroticism (and trait anxiety, self-mastery, and self-esteem): A reevaluation of the life orientation test. Journal of Personality and Social Psychology, 67(6), 1063–1078. https://doi.org/10.1037//0022-3514.67.6.1063

Scheier, M. F. ve Carver, C. S. (1992). Effects of optimism on psychological and physical well-being: Theoretical overview and empirical update. Cognitive Therapy and Research, 16(2), 201-228. https://doi.org/10.1007/BF01173489

Schofield, P. E., Butow, P. N., Thompson, J. F., Tattersall, M. H. N., Beeney, L. J. ve Dunn, S. M. (2003). Psychological responses of patients receiving a diagnosis of cancer. Annals of Oncology, 14(1), 48-56. https://doi.org/10.1093/annonc/mdg010

Segerstrom, S. C. (2007). Optimism and resources: Effects on each other and on health over 10 years. Journal of Research in Personality, 41(4), 772-786. https://doi.org/10.1016/j.jrp.2006.09.004

Seligman, M. E. P. ve Csikszentmihalyi, M. (2000). Positive psychology: An introduction. American Psychologist, 55(1), 5–14. https://doi.org/10.1037/0003-066X.55.1.5   

Visser, P. L. ve Hirsch, J. K. (2014). Health behaviors among college students: The influence of future time perspective and basic psychological need satisfaction. Health Psychology and Behavioral Medicine, 2(1), 88–99. https://doi.org/10.1080/21642850.2013.872992

Voegtlin, C., Patzer, M. ve Scherer, A. G. (2012). Responsible leadership in global business: A new approach to leadership and its multi-level outcomes. Journal of Business Ethics. 105(1), 1-16. https://doi.org/10.1007/s10551-011-0952-4

Weir, A. B. ve Brint, J. M. (2011). Hope is a verb: A course correction in delivering bad news. American Journal of Hospice and Palliative Medicine, 28(8), 525-527. https://doi.org/10.1177%2F1049909111404550