Bilişsel Davranışçı Terapi ve Yaygın Kaygı Bozukluğu
DSM-5 (American Psychiatric Association, 2013)’e göre kaygı bozuklukları kategorisi altındaki bozukluklar yüksek düzey korku ve kaygının varlığı ve buna yönelik davranışsal bozuklukları içermektedir. Korku, gerçek olan ya da gerçekleşmesi mümkün görülen potansiyel tehditleri varlığında verilen duygusal tepki olarak tanımlanırken kaygı, gelecekte gerçekleşeceği düşünülen tehdide yönelik beklentidir. Bu iki terimin ortak noktaları olduğu kadar ayrıştığı noktalar da bulunmaktadır. Korku anlık olarak ve otomatik süreçlerin etkisiyle gerçekleşen kaç ya da savaş tepkisini içerirken kaygıda geleceği muhtemel tehlikelere karşı tetikte bir hazır olma hali, kas gerginliği, tedbirli ve kaçınmacı davranışlar ve bilişsel düşünceler bulunmaktadır. Kaygı durumunda hissedilen bu korku düzeyi, kaçınmacı davranışlarla azaltılmaya çalışılır. Burada bahsedilen kaygı durumunun gelişimsel süreçte gerekli ve normal olarak hissedilen kaygıdan ayrışması, hissedilen kaygının yüksek düzeyde olması ve normal gelişimsel dönemlerin dışında gerçekleşmesi ile olur. Birçok kaygı bozukluğu çocukluk döneminde gelişir ve iyileşme sağlanmadığı sürece devam eder.
Yaygın kaygı bozukluğu, DSM-5 kaygı bozuklukları içerisinde bulunmaktadır. Bu durumdan mustarip kişilerde günlük hayat için yeterli ve işlevsel olay kaygı düzeyinin çok daha üstünde, kronik, rasyonel olmayan, nedensiz ve günlük hayatın her alanına yayılmış bir kaygı görülmektedir (American Psychiatric Association, 2013). Yayın kaygı bozukluğuna sahip kişilerde geleceğe yönelik kaygılı bir algı, kronik olarak gerilim hali, endişe, kontrol edilemeyen bir huzursuzluk hissi görülmektedir. Çevreden gelebilecek potansiyel tehlikelere karşı yüksek seviyede tetikte olma durumu ve gizil olarak süreğen bir kaçınma davranışı görülmektedir, örneğin erteleme, yakın ilişkideki kişileri arayıp kontrol etme gibi (Butcher ve ark., 2017). Yaygın kaygı bozukluğunda kişilerde karar verme güçlüğü görülebilir ya da karar verdikleri takdirde bu kararın doğruluğu hakkında endişe duyma görülebilir.
DSM-5’e göre yaygın kaygı bozukluğunun anı kriterleri şunları içermektedir:
A. En az 6 aydan beri neredeyse her gün görülen, birden çok olay ve aktivite esnasında (okul ya da iş performansı gibi) oluşan aşırı kaygı ve tedirginlik durumu (endişeli beklentiler).
B. Kişinin bu endişeyi kontrol etmekte zorlanıyor olması.
C. Aşağıda sunulan belirtilerden en az 3’ünün (en az birkaç tanesinin son 6 ay boyunca görüldüğü günlerin sayısının görülmeyenden fazla olması) kaygı ve endişe ile bağlantılı olması:
1. Huzursuzluk ya da heyecan duygusu
2. Kolayca yorulma
3. Düşüncelerini yoğunlaştırmada zorluk çekme ya da zihnin durmuş gibi olması
4. İrritabilite (sinirlilik)
5. Kas gerginliği
6. Uyku sorunları
D. Kaygı, endişe veya fiziksel belirtilerin klinik olarak belirgin strese sebep olması ya da sosyal, iş hayatı ya da diğer alanlardaki işlevsellikte bozukluklara yol açması.
E. Rahatsızlığın herhangi bir maddenin ya da tıbbi durumun etkisiyle açıklanamıyor olması.
F. Rahatsızlığın başka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamıyor olması.
Yaygın kaygı bozukluğundaki en temel nitelik, birçok olay ve aktivite sırasında ortaya çıkan aşırı kaygı ve tedirginlik durumudur (Butcher ve ark., 2017). Bu kaygı ve endişe, gerçekleşeceği düşünülen olayın gerçek etkisinin yanında oldukça büyük kalmaktadır. Kişi bu kaygı ve endişeyi kontrol etmekte güçlük çeker ve bu esnadaki düşünceleri, dikkatini elindeki görevine vermesinde engel olur. Yaygın kaygı bozukluğuna sahip kişiler sürekli olarak günlük hayat olayları karşısında kaygı hissederler; örneğin, muhtemel iş olanakları, sağlık ve ekonomik konular, aile üyelerinin sağlığı, çocuklarıyla alakalı talihsizlikler ya da ev işleri ya da randevulara geç kalma gibi ufak konularda dahi kaygı yaşarlar (Roemer ve ark., 1997). Bozukluğun yaşandığı dönem boyunca endişenin yoğunlaştığı konular değişim gösterebilir.
Yaygın kaygı bozukluğuna klinik yaklaşımlara bakıldığında öne çıkan yaklaşımın bilişsel davranışçı terapi olduğu görülmektedir. Bilişsel davranışçı terapi yaklaşımında kısa süreli, beceri yaklaşımlı ve danışanın düşüncelerini ve davranışlarını değiştirerek uyumsuz duygularda farklılığa yol açma amacı bulunmaktadır (Kaczkurkin ve Foa, 2015). Kaygı üzerinde bilişsel davranışçı yaklaşımla çalışmak kişinin kaygı yaratan düşüncelerini kontrol altına almasında yardımcı olmaya yarar bununla birlikte kişinin günlük aktivitelerini yerine getirebilmesi konusunda kendisine olan güvenini yerine getirmeyi amaçlar (Kaczkurkin ve Foa, 2015). Kaygı yaratan düşüncelerin kontrol edilmesi, kişinin bu düşüncelerin farkında varması ve sonrasında bu düşüncelerin yerine daha gerçekçi ve işlevsel alternatifleri koymayı öğrenmesi yoluyla gerçekleşir. İlerleyen davranışsal süreçte ise, öğrenilen bu düşünceleri gerçek hayatta da denemesi beklenir.
Bilişsel davranışçı terapinin yanı sıra sadece davranışçı pratiklerin kullanıldığı terapi yöntemleri vardır. Davranışçı terapiler arasında kaygıya yönelik uygulamalardan biri maruz bırakma terapisidir. Kaczkurkin ve Foa (2015), yayın kaygı bozukluğunda maruz bırakma terapisinin kullanımının hem imgesel (örneğin, kaygılarla alakalı gerçekleşebilecek en kötü senaryonun hayal edilmesi) hem de yerinde maruz bırakmayı içerebileceğini belirtmiştir.Bu yöntemin kullanıldığı çalışmalar nispeten daha az yaygın olmasına rağmen, imgesel maruz bırakmanın diğer yaklaşımlarla beraber sunulması (uygulamalı gevşeme, yönlendirici olmayan terapi) uzun dönemde işlevsel olabileceği gösterilmiştir (Kaczkurkin ve Foa, 2015).
Davranışsal terapilerde yaygın kaygı bozukluğu için kullanılan en etkili iyileştirme yöntemlerinden biri uygulamalı gevşemedir. Bu yöntem, kaygı bozukluklarında kullanılan aşamalı kas gevşetme ve sistematik duyarsızlaştırma gibi kişiye kas gerilimini azaltacak ve rahatlamış bir hale gelmesini sağlayacak yöntemlere benzerdir ve aşamalı kas gevşetme tekniğinden türemiştir (Hayes-Skelton ve ark., 2013). Uygulamalı gevşeme egzersizleri kişinin istediği an, kaygı yaşadığı her durumda bu tekniği kullanmasına olanak sağlamaktadır ve etkisi çok çabuk bir şekilde görülmektedir. Uygulamalı gevşemenin kaygıyı azaltması iki şekilde sağlanır (Öst, 1987): ilki kişinin erken kaygı sinyallerini fark etmesi, diğeri ise durumun üstesinden gelmede gevşemeyi kullanmayı öğrenmesi. Kişinin kaygı sinyallerini fark ederek kaygının derecesi yükselmeden, oluşan kas gerilimini gevşeme yoluyla azaltması amaçlanır. Hayes-Skelton ve arkadaşları (2013), erken sinyallerin fark edilmesi, kişinin kaygı yaşadığı durumları kayıt altına alarak bu durumlarda verdiği tepkileri anlaması, bilişsel, duygusal, fizyolojik ve davranışsal deneyimlerini birbirinden ayrıştırmayı öğrenmesi ile olduğunu belirtmişlerdir ve süreci şu şekilde açıklamışlardır: Deneyimlerin ayrışması ve sinyallerin fark edilmesi sonrasında, kişiye gevşeme becerilerini sağlayacak olan aşamalı kas gevşetme teknikleri öğretilir. Bu egzersizlerde çeşitli kas grupları gerilip gevşetilerek vücudu rahatlama evresine sokmak amaçlanır ve kişi zamanla kendisini bu rahatlama evresine kolaylıkla sokmayı öğrenir. Süreç içerisinde, öğrenilen bu rahatlama tekniklerinin günlük hayata uyarlanması sağlanır. Zamanla bu pratiklerin hızlı bir şekilde (20-30 saniyede) sonuç vereceği ve kolaylıkla günlük hayatta kullanılabileceği stratejiler kişiye kazandırılır. Yapılan araştırmalarda bu iyileştirme ve rahatlama yönteminin yaygın kaygı bozukluğunda etkili bir yöntem olduğu görülmüştür.
Bilişsel terapinin kaygı bozukluklarındaki kullanımına bakıldığında, oldukça yaygın olduğu görülmektedir. Yaygın kaygı bozukluğunda kullanılan bilişsel yöntemler endişenin azaltılmasına yönelik uygulamaları içermektedir ve bu yöntemlerle birlikte danışana, onda kaygıya yol açan düşünce örüntülerini değiştirmesi, risklerin abartılması ile ilgili olan düşüncelerine meydan okuması, felaket düşüncelerini anlamlandırması ve değiştirmesi öğretilir (Kaczkurkin ve Foa, 2015). Bilişsel davranışçı terapinin yarı sıra uygulamalı gevşeme tekniklerinin etkinliğinin karşılaştırıldığı çalışmalardaki bulgular çeşitlilik göstermekle birlikte, rahatlama tekniklerinin tek başına kullanılmadığı ve genelde bilişsel davranışçı terapi ile yürütüldüğü söylenebilir. Yaygın kaygı bozukluğundaki endişe ve bedensel belirtilere bakıldığında bilişsel davranışçı terapinin endişe belirtilerinde daha etkin olduğu görülürken bedensel belirtiler için uygulamalı gevşemenin daha çok etkili olduğu bulunmuştur (Donegan ve Dugas, 2012).
Kaygı bozukluklarına dair profesyonel yaklaşımlar arasında, çok sık olmamakla birlikte kullanılan bir diğer yöntem de yönlendirici olmayan terapidir (Borkovec ve ark., 1987). Bu yöntemde danışanın kendileri ve kaygıları hakkında konuşarak davranışlarında ve algılama süreçlerinde alternatifleri fark etmeleri sağlanır. Böylelikle danışan kendiyle ilgili bir farkındalığa sahip olacaktır. Terapistin en önemli görevi sıcak ve empatik bir yaklaşımla, onu yargılamadan danışana yansıtmalar kullanması ve fikirlerini açık bir hale getirmesini sağlamaktır (Borkovec ve ark., 1987). Bu yöntem gevşeme egzersizleri ile uygulanabilir. Bunun yanında, literatüre bakıldığında bilişsel davranışçı terapinin yaygın kaygı bozukluğunda kullanımının uzun vadede daha etkili olacağı belirtilmiştir (Kaczkurkin ve Foa, 2015).
Yaygın Kaygı Bozukluğuna Dair Kitap/Film/Belgesel Önerileri
Kaynakça
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5. Bs). American Psychiatric Publishing. https://doi.org/10.1176/appi.books.9780890425596
Borkovec, T. D., Mathews, A. M., Chambers, A., Ebrahimi, S., Lytle, R. ve Nelson, R. (1987). The effects of relaxation training with cognitive or nondirective therapy and the role of relaxation-induced anxiety in the treatment of generalized anxiety. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 55(6), 883–888. https://doi.org/10.1037/0022-006X.55.6.883
Butler, G., Fennell, M., Robson, P. ve Gelder, M. (1991). Comparison of behavior therapy and cognitive behavior therapy in the treatment of generalized anxiety disorder. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 59(1), 167–175. https://doi.org/10.1037/0022-006x.59.1.167
Butcher, J. N., Hooley, J. M., Nock, M.K. ve Mineka, S. (2017). Abnormal Psychology. (17 ed.) Pearson.
Donegan, E. ve Dugas, M. J. (2012). Generalized anxiety disorder: A comparison of symptom change in adults receiving cognitive-behavioral therapy or applied relaxation. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 80(3), 490–496. https://doi.org/10.1037/a0028132
Hayes-Skelton, S. A., Roemer, L., Orsillo, S. M. ve Borkovec, T. D. (2013). A contemporary view of applied relaxation for generalized anxiety disorder. Cognitive Behaviour Therapy, 42(4), 292–302. https://doi.org/10.1080/16506073.2013.777106
Kaczkurkin, A. N. ve Foa, E. B. (2015). Cognitive-behavioral therapy for anxiety disorders: an update on the empirical evidence. Dialogues in Clinical Neuroscience, 17(3), 337–346. https://doi.org/10.31887/DCNS.2015.17.3/akaczkurkin
Öst, L.-G. (1987). Applied relaxation: description of a coping technique and review of controlled studies. Behaviour Research and Therapy, 25(5), 397–409. https://doi.org/10.1016/0005-7967(87)90017-9
Roemer, L., Molina, S., ve Borkovec, T. D. (1997). An investigation of worry content among generally anxious individuals. J. Nerv. Ment. Dis., 185(5), 314–19. https://doi.org/10.1097/00005053-199705000-00005.