Whatsapp Hattı

0539 890 5950

Sevme ve Sevilme Becerisi

Sevme ve Sevilme Becerisi

Bir duygudan ziyade bir karakter gücü olarak aşk, insanlarla yakın ilişkilere ne kadar değer verdiğinizi ve bu yakınlığa sıcak ve samimi bir şekilde katkıda bulunduğunuzu ifade eder. Aşk, en yüce erdemden, en derin kişilerarası sevgiden en basit zevke kadar bir dizi güçlü ve olumlu duygusal ve zihinsel durumu kapsar (Simpson, 1989). Aşk karşılıklıdır. Hem başkalarını sevmeyi hem de başkalarından sevgiyi kabul etme isteğini ifade eder. Aşk, güçlü olumlu duyguları, bağlılığı ve çoğu zaman fedakarlıkları içerir. Ayrıca diğer insanlara, kişinin kendisine veya hayvanlara karşı şefkatli ve sevecen davranışları da aşk tanımı kapsamında olabilmektedir (Fromm, 2000). Nezaket, herhangi bir ilişkide uygulanan bir davranış kalıbı olabilirken, karakter gücü olarak sevgi, gerçekten en yakın ve en sıcak ilişkilere yaklaşma şeklinizi ifade eder. Aşkın, insanları tehditlere karşı bir arada tutan ve türün devamını kolaylaştıran bir işlev olduğu öne sürülmüştür (Fisher, 2005).Bilim insanlarına göre, tüm bu sevgi türlerini deneyimleme kapasitesi, erken bağlanma sürecinde yatmaktadır. Bebeklik döneminde kurulan güvenli bağlanma kalıpları, yıllar sonra yetişkin romantik ilişkilerinde ortaya çıkabilir. Başkalarına olan sevginiz, bir veya daha fazla insanla olumlu, sıcak bir bağlantı hissetmekle ilgilidir. Bu güç, yaşam memnuniyetini besleyen ve sürdüren ilişkiler geliştirmek için çok önemlidir. Sevgiyi ifade etmede en iyi olduğunuzda, sizinle başkaları arasında kolay bir olumlu duygu alışverişi olur. Bu etkileşimde bir bağ ve yakınlık hissedersiniz. Hemen hemen herkes hayatı boyunca aşkı deneyimler. Buna karşılık, bir güç olarak sevgi, bu ilişkilerin, kendinizi değerli bir insan olarak nasıl gördüğünüzün merkezinde olduğu anlamına gelir. Farklı sevgi türleri deneyimlenebilmektedir: anne babaların ve çocukların birbirlerine duydukları bağlılık sevgisi, arkadaş sevgisi, aile sevgisi ve romantik sevgi. Diğer aşk türleri arasında hayvanlara duyulan aşk ve ruhsal aşk olarak da bilinen agape aşkı yer alır (Niemiec ve McGrath, 2019).

İnsanların derinden bağlı oldukları ve çok değer verdikleri bir nesneyi, ilkeyi veya hedefi sevdikleri söylenebilmektedir. Örneğin, sosyal yardım ve gönüllü çalışan kişilerin yaptıkları işe yönelik “sevgisi” fedakarlıktan ve güçlü manevi doğabilir. İnsanlar, kendilerini bu şeylerle bağ kurmaya veya başka bir şekilde tanımlamaya yatırım yaparlarsa, maddi nesneleri, hayvanları veya etkinlikleri de sevebilmektedirler (Fromm, 2000). Aşk, başkalarına karşı üç prototip form alan bilişsel, davranışsal ve duygusal bir duruşu temsil eder. Biri, birincil sevgi, koruma ve özen kaynağımız olan bireylere duyulan sevgidir. Onlara güveniriz, bizi güvende hissettirirler ve onlardan uzun süreli ayrılıklar bizi üzer. Bu formun prototipi, bir çocuğun bir ebeveyne olan sevgisidir. Başka bir biçim, kendilerini güvende ve önemsendiklerini hissettirmek için bize güvenen bireylere duyulan sevgidir. Onları teselli eder, korur, yardım eder ve destekleriz. Onların yararına fedakarlık yapar, ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarımızdan önde tutarız. Mutlu olduklarında mutlu oluruz. Bu aşk, insanları birbirine bağlayan ortak ilgi alanları ve yaşam tarzları bulmaya dayanır (Malin, 2004). Bu formun prototipi, bir ebeveynin çocuğuna olan sevgisidir. Üçüncü biçim, özel olduğunu düşündüğümüz ve bizi özel hissettiren bir bireyle cinsel, fiziksel ve duygusal yakınlığa yönelik tutkulu arzuyu içeren aşktır. Prototip romantik aşktır. İlişkiler birden fazla aşk türünü içerebilir. Örneğin, en iyi arkadaşlar birbirlerini hem çocuk-ebeveyn hem de ebeveyn-çocuk şeklinde sevebilirler; yani her biri diğerine yaslanır ve kollar. İlişkiler, zaman içinde farklı noktalarda farklı aşk türlerini içerebilir. Örneğin, insanlar büyüdükçe ve ebeveynleri yaşlandıkça çocuk-ebeveyn sevgisinden ebeveyn-çocuk sevgisine yavaş yavaş geçebilirler. İlişkiler bir tür aşkla başlayabilir ve zamanla başka türler edinebilir. Örneğin, flört eden çiftler başlangıçta birbirlerini sadece romantik bir şekilde sevebilir ama sonunda çocuk-ebeveyn ve ebeveyn-çocuk şeklinde de sevmeye başlayabilirler. Eş ilişkileri, aşkın üç biçimini de kapsayan tek sosyal bağ olması bakımından benzersizdir. Bu güce sahip bireyler muhtemelen aşağıdakileri kabul edeceklerdir (Peterson ve Seligman, 2004): 

  • Yanında kendim olmakta özgür olduğum biri var.
  • Bana yardım edip destekleyeceğine güvendiğim biri var.
  • Uzun süre ayrı kalmaktan nefret ettiğim biri var.
  • Birlikte her şeyi yapacağım biri var.
  • Mutluluğu benim için kendim kadar önemli olan biri var.
  •  İyiliğini düşündüğüm biri var.
  • Fiziksel olarak yakın olduğum biri var.
  • Yanında derin memnuniyet duyduğum biri var.
  • Tutkulu olduğum biri var.

Sevme ve Sevilme Kapasitesinin Geçmişi

Aşkın nispeten modern ve tamamen Batılı bir fenomen olduğu sıklıkla öne sürülmüştür (De Rougement, 1940), ancak aslında aşkın tüm biçimleri Mısır'dan Çin ve Afrika'ya kadar olan eski uygarlıkların bilgisinde bulunmaktadır (Mellen, 1981). Uzun bir süre sonra sosyal psikologlar aşk konusuna ağırlık vermeye başlamışlardır (Rubin, 1973).

Aşk en temel insan fenomenlerinden biridir. Binlerce yıldır şairlerin, filozofların ve dini düşüncelerin konusu olmuştur. Evrimleşmiş bir bağlılık olarak sevgi, daha iyi sağlık ve hayatta kalma ile bağlantılıdır. İnsanların evriminde kritik bir rol oynar (Fletcher ve ark., 2015). Her yerde bulunmasına rağmen aşk fenomeni için teorik bir temel üzerinde anlaşmaya varılamamıştır (Levin, 2000). İlk ampirik psikolojik ve sosyolojik yaklaşımlardan bazıları, aşkın romantik özellikleri (Rubin, 1970) gibi yönlerine odaklanmış veya çeşitli aşk tarzlarını tanımlamaya çalışmıştır (Hendrick ve Hendrick, 1986; Lee, 1973). Aşkın yönlerinin ve tarzlarının bilimsel farklılaşmasını takiben, ilk birleşik aşk teorisi girişimi, farklı aşk fenotiplerinin tanımını kolaylaştıran yakınlık, tutku ve bağlılık gibi aşk bileşenlerinin tanıtılmasıyla Sternberg (1986) tarafından kurulmuştur. 

Eşler arasındaki sevgiyi göz ardı etme eğiliminde olan popüler evrimsel çiftleşme modelleri dışında (Hazan ve Diamond, 2000), sevme ve sevilme kapasitesi bağlanma kuramı açısından ele alınabilir (Bowlby, 1969). Bağlanma kuramı açısından ele alınabilmesinin birinci nedeni son derece geniş bir disiplin ve alan yelpazesinden verileri ele alır. İkinci nedeni, cinsiyetler, kültürler ve hatta türler arasında olduğu kadar çağlar boyunca da geçerlidir. Üçüncü nedeni ise bebeklikten yaşlılığa kadar sevgi bağları oluşturmaya yönelik evrensel insan eğilimini açıklar (Peterson ve Seligman, 2004). 

Sevgi Neden Değerlidir?

Sevme ve sevilme kapasitesi, bebeklikten yaşlılığa kadar psikolojik ve fiziksel sağlık üzerinde güçlü etkileri olan doğuştan gelen, türe özgü bir eğilim olarak görülüyor. Erken ilişki deneyimlerinin bu kapasiteyi derin ve kalıcı şekilde etkileyebileceği de tespit edilmiştir (Peterson ve Seligman, 2004).

  • Sevginin gücünün faydalarına ilişkin araştırma bulguları şunları içerir (Niemiec ve McGrath, 2019):
  • Aşk, ilişkilerde hoşgörü, empati ve bağışlamayı kolaylaştırma eğilimindedir. İlişkilerin sağlığına ve uzun ömürlü olmasına katkıda bulunur.
  • Sevgi dolu ve güvenli ilişkiler, daha uzun yaşam ve sağlıkla güçlü bir şekilde bağlantılıdır.
  • Gelişmiş yaşam memnuniyeti ile en çok ilişkilendirilen beş güçten biridir.
  • Sevgi dolu ve güvenli ilişkiler, hayatta bir anlam ve amaç duygusu sağlayabilir.
  • Aşk, uzlaşma gibi sağlıklı iletişim kalıpları ve başkalarıyla etkin bir şekilde çatışmaya girme yeteneği ile ilişkilidir.
  • Kendiniz ve başkaları için sıcaklık duygularını geliştirdiğiniz sevgi dolu şefkat meditasyonu uygulamasının, beden ve zihin için çok sayıda olumlu sonuca ek olarak bu gücü artırdığı gösterilmiştir.

Kaynaklar

Bowlby, J. (1969). Attachment and loss: Attachment. Basic Books.

De Rougement, D. (1940). Love in the Western world. Harcourt.

Fisher, H. (2005). Why we love: The nature and chemistry of romantic love. Holt Paperbacks.

Fletcher, G. J., Simpson, J. A., Campbell, L. ve Overall, N. C. (2015). Pair-bonding, romantic love, and evolution: the curious case of Homo sapiens. Perspectives on Psychological Science: A Journal of the Association for Psychological Science, 10(1), 20–36. https://doi.org/10.1177/1745691614561683

Fromm, E. (2000). The art of loving. Continuum. 

Hazan, C. ve Diamond, L. M. (2000). The place of attachment in human mating. Review of General Psychology, 4(2), 186–204. https://doi.org/10.1037/1089-2680.4.2.186

Hendrick, C. ve Hendrick, S. (1986). A theory and method of love. Journal of Personality and Social Psychology, 50(2), 392–402. https://doi.org/10.1037/0022-3514.50.2.392

Lee J. A. (1973). Colours of love Toronto. New Press.

Levin, J. (2000). A prolegomenon to an epidemiology of love: Theory, measurement, and health outcomes. Journal of Social and Clinical Psychology, 19(1), 117-136. https://doi.org/10.1521/jscp.2000.19.1.117

Malin, S. (2004). Love at first sight: Why you love who you love. Dorling Kindersley Publishing.

Mellen, S. L. W. (1981). The evolution of love. Freeman Company.

Niemiec, R. M. ve McGrath, R. E. (2019). The power of character strengths: Appreciate and ignite your positive personality. VIA Institute on Character.

Peterson, C. ve Seligman, M. E. (2004). Character strengths and virtues: A handbook and classification. Oxford University Press.

Rubin, Z. (1970). Measurement of romantic love. Journal of Personality and Social Psychology, 16(2), 265–273. https://doi.org/10.1037/h0029841

Rubin, Z. (1973). Liking and loving: An invitation to social psychology. Rinehart and Winston.

Simpson, J. A. (1989). Oxford english dictionary. Oxford University Press.

Sternberg, R. J. (1986). A triangular theory of love. Psychological Review, 93(2), 119-135. https://doi.org/10.1037/0033-295X.93.2.119