Whatsapp Hattı

0539 890 5950

Uyku Yoksunluğunun Etkileri

Uyku Yoksunluğunun Etkileri

Killgore’a (2010) göre uyku yoksunluğu modern toplumda olağan bir sorundur. Yetersiz uykunun tepki verme hızında yavaşlamaya ve performans değişkenliğine, özellikle de uyanıklık ve dikkate ilişkin değişiklikler göze çarpmaktadır. Kavramak ve hafıza gibi birçok üst düzey bilişsel kapasitede uyku yoksunluğunun etkilerini görmek mümkündür (Killgore, 2010). Orzeł-Gryglewska’ya (2010) göre insanlar, iyi oluş ve etkinlikte bozulma deneyimleyerek birkaç gün boyunca sürekli uykusuzluğa dayanabilmektedir. Ayrıca, uyku süresinin kısalması da işlev bozukluğuna yol açan faktörler arasında sayılmaktadır. Uykusuzluğun neden olabilecek diğer durumlar arasında: Algı bozukluğu, konsantrasyonu korumada güçlük, görme bozuklukları, tepkide gecikme ve performans verimliliğinde düşüş sayılabilir. Uyku yoksunluğu; zayıf ezberleme, yanlış kararlar vermeye yönelik şematik düşünme, kötüleşen kişilerarası ilişkiler ve artan saldırganlık gibi duygusal rahatsızlıklar ile sonuçlanır. Bu belirtilere neden olan beyin bölgeleri arasında özellikle talamus, prefrontal, frontal korteks (alın korteksi) ve oksipital korteks ve motor konuşma merkezlerinde yer alan beyin dokuları eşlik eder. Uyku eksikliği sonucu konuşmada bir durağanlık meydana gelir ve ağrıya duyarlılık artar (Orzeł-Gryglewska, 2010). Bununla beraber uyku bağışıklık tepkisini etkileyerek obezite, diyabet ve kardiyavasküler hastalıklar gibi diğer patolojilerin de riskini arttırmaktadır (Chow, 2020; Orzeł-Gryglewska, 2010).

Coleman’a (1999) göre uyku şikayetleri gündüz aşırı uyku hali, uykusuzluk, uyku sırasında anormal hareketler ve istenilen saatte uykuya geçiş yapamamak ile tanımlanmaktadır. Uyku şikayeti olan bir hastayı değerlendirmede en önemli adım, tıbbi, psikiyatrik, nörolojik, ilaç, alkol ve madde kötüye kullanım bozukluklarını ve aile öyküsünü de içeren ayrıntılı bir hasta öyküsü (anamnez) almaktır (Coleman, 1999). Araştırmalar bozulmuş uykunun pek çok psikiyatrik durum için ciddi bir risk faktörü olduğunu öne sürerken, uyku ve psikolojik sağlığı birbirine bağlayan en önemli mekanizmalardan birinin duygu düzenlemesi olduğunu vurgulamaktadır. Palmer ve Alfano, 2017). Yetersiz uyku veya uyku kaybı sağlık ve iyi oluş üzerinde önemli ölçüde olumsuz bir etkiye sahiptir. Araştırma sonuçlarına göre uyku süresi kısa olan ve uykusuzluk çekenlerde daha düşük mutluluk bildirildiği görülmektedir (Chow, 2020).

Uyku ile İlişkili Zihinsel Bozukluklar

Stres ve kaygı birlikte uyku güçlüklerinin önemli kaynakları arasında yer almaktadır ve psikolojik sağlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri olarak uykuyu göz önünde bulundurmak gerekmektedir (Chow, 2020). Literatürdeki araştırmalar sonucu sağlıklı uyku süresi geçirmeyen bireylerin daha çok psikolojik stres yaşadıkları görülmektedir (Milojevich ve Lukowski, 2016). Mevcut veriler, uyku bozuklukları ile çeşitli psikiyatrik hastalıklar, özellikle duygudurum ve kaygı bozuklukları arasında yüksek oranda komorbidite (eş tanı durumu) olduğunu göstermektedir. Birçok uyku bozukluğu ile ilişkili olan uyku kalitesinin bozulması, ruhsal sıkıntı ve akıl hastalığının gelişmesine ya da artmasını zemin hazırlamaktadır (Sateia, 2009). REM (hızlı göz hareketi) ve uyku süresi incelenen bir çalışmada duygudurum bozukluklarına sahip olan bireylerde REM uyku süresi arttığı bildirilmektedir (Benca ve ark., 1992). Psikiyatrik bozukluklar, uyku şikayetleri olan hastalar için en büyük tanı kategorisini oluşturmaktadır. Bu psikolojik rahatsızlıklar içerisinde en yaygın olan rahatsızlığın uykusuzluk olduğunu söylemek mümkündür (Benca, 1996).

Lee ve Douglass’ın (2010) bir çalışmasında bahsettiği üzere uyku-uyanıklık döngüsünü kontrol eden aynı nörokimya, pek çok psikiyatrik bozukluğun temelinde rol oynamaktadır. Bu nedenle, psikiyatrik bozuklukların belirgin uyku semptomlarına sahip olması şaşırtıcı değildir. Uyku anormalliğine eşlik eden psikolojik bozukluklar şu şekilde ele alınmaktadır (Lee ve Douglass, 2010):

Uyku ve Şizofreni: Şizofrenide uykusuzluk yaygındır ve şiddetli uykusuzluk psikotik semptomlarda artışa nedendir. Şizofreni hastalarındaki uyku anormalliği genelde uyku esnasındaki REM evresinde gecikme yaşanmasıdır. Kişi aynı zamanda narkoleptik halüsinasyonlar deneyimlemektedir. Narkoleptik halüsinasyonlar sıklıkla görsel, işitsel ve dokunsal unsurları içeren algısal deneyim ile karakterize edilirken, şizofrenide halüsinasyonlar genellikle tek yönlü olur ve sıklıkla işitseldir. Ek olarak, narkoleptik halüsinasyonlara gerçeklikle bağlantıyı koparan sanrısal semptomlar eşlik etmez. 

Uyku ve Kaygı Bozuklukları: Kaygı bozukluklarına sahip bireyler (panik bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu veya genelleştirilmiş kaygı bozukluğu) genelde sağlıksız uykuya sahiptirler. Bu bireylerde en yaygın görülen uyku bozukluğu uykusuzluktur. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) sık uyanmalar, bölünmüş uyku ve artan motor aktivitesi görülmektedir. TSSB’de REM uykusu anormallikleri özellikle dikkat çekmektedir. TSSB hastalarının büyük çoğunluğu kabuslar görmektedir ve bu kabuslar ağırlıklı olarak REM uykusunda ortaya çıkar. TSSB geliştiren travma maruzu kişilerde travmanın “yüksek oranda tekrarlanan” rüya içeriğini tanımladıkları gözlemlemiştir. TSSB geliştirmeyenler ise genelde önemli bir korku bileşeni olan ancak travmatik olayların tekrarı olmayan rüyaları tanımlamaktadırlar. Bilişsel Davranışçı Terapi ve Göz Haraketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşlemenin (EMDR) travmadan kaynaklanan kabuslar üzerinde faydası olduğu bilinmektedir. Buna ek olarak bir takım medikal tedavi de uygulanmaktadır.

Uyku ve Demans: Demans hastalarında uyku sıklıkla bozulur. Genellikle fazla içe kapanma ve evde vakit geçirmenin bir sonucu olarak ortam ışığına çok az maruz kalırlar. Ayrıca gece gürültüsüne ve uykuyu etkileyen ilaçlara da yüksek oranda maruz kalmaktadırlar. Normalde uyku döngülerini düzenlemek için üretilen bir hormon olan melatoninin demans hastası olan bireylerde azaldığı gösterilmiştir. Araştırmacılar, demans hastalarında uykusuzluk için melatonin kullanımı incelenmiştir, fakat bazı çalışmalarda fayda sağlamakla beraber tüm çalışmalar için bu verinin genelleştirilemeyeceği kanısına varılmıştır. 

Uyku ve Depresyon: Bozulmuş uyku hem bir risk faktörü hem de depresyon belirtisidir. Çoğu antidepresanın, depresif hastalarda REM uykusunu bastırdığı görülmüştür (Steiger ve Pawlowski, 2019). Uyku bozuklukları çoğu depresif hasta için tipik bir durumdur ve rahatsızlıklarının temel semptomlarından biri olarak kabul görülmüştür. Araştırmalar, depresyon uykusunun yavaş dalga uykusunun azalması ve REM uykusunun kontrolünün olmaması ile ilişkili olduğunu göstermektedir. (Riemann ve ark., 2001). Serotoninerjik sistem uyku ve uyanıklığın düzenlenmesinde rol oynamaktadır. Depresyon, serotonerjik kimyasal gönderiminin azalması ve özellikle uykusuzluk ile ilişkilidir. Şaşırtıcı olarak depresyon hastaları uykusuzluktan şikayet ederken, bir günlük uyku yoksunluğu ardından gözle görülür düzeyde duygudurum iyileşmesi yaşarlar. Ayrıca bazı uykusuzluk problemi olan veya depresif hastalarda uyku kaybı patolojik olmaktan çok hastalık belirtilerini telafi edici bir davranış olarak görülmektedir (Adrien, 2002).

Uyku Bozuklukları ve Müdahale Yöntemleri

Uyku bozukluklarının müdahalesinde ilaç ve ilaç dışı tedavi seçenekleri mevcuttur. Travmaya bağlı uyku problemlerine yönelik bilişsel davranışçı terapi, imgeleme prova terapisi ve maruz kalma, gevşeme ve yeniden yazma terapisi dahil olmak üzere bu belirtileri gidermek için çeşitli yaklaşımlar mevcuttur. Ancak bilişsel işlem terapisi ve göz haraketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme tekniklerinin ne ölçüde uyku bozukluklarına müdahale etmede etkili olduğu belirsizdir (Pruiksma ve ark., 2018). Araştırmalara göre, ilaç dışı müdahale alan insomnili bireylerin müdahale sonrasında uyku kalitesi ve uykuyu devam ettirme süresinde fark edilebilir düzeyde iyileşme gözlemlenmektedir (Morin ve ark., 1994). Uykusuzluk ve uyku apnesi için bilişsel-davranışçı terapi gibi farmakolojik olmayan tedaviler, sürekli yarar sağlaması bakımından oldukça etkili görülmektedir (Gooneratne ve Vitiello, 2014). Yaşlanma ile birlikte artan uyku bozuklukları kronik hale gelmektedir. Bilişsel davranışçı terapi, uyku bozukluklarının altında yatan nedenleri ayırt etmede ve bunların etkilerini hafifletmede yardımcı olması bakımından psikoterapi yöntemleri arasında en verimli teknik olarak kabul edilmektedir. Ayrıca araştırmalara göre, bilişsel davranışçı terapi uzun süreli ilaç tedavisine göre daha etkili ve iyi sonuç vermektedir (Junghanns, 2020).

Özetlemek gerekirse uyku modern toplumda yaygın bir sorundur. Uyku yoksunluğunun etkili olduğu durumlar arasında hafıza, kavramak, değerlendirme yapmak, hatırlamak gibi üst biliş becerisi isteyen durumları etkilediği görülmektedir. Bununla beraber konsantrasyon, problem ve fiziksel sağlık üzerinde de etkisi vardır. Uyku güçlüğüne neden olan bir diğer faktör olarak stres örnek verilmektedir. Dolayısıyla uyku problemleri kişinin iyi oluş haline, duygusal ve psikolojik sağlığıyla da etkileşim içerisindedir. Yapılan araştırmalar doğrultusunda uyku yoksunluğunun pek çok zihinsel rahatsızlık ile ilişkili olduğu doğrulanmaktadır. Bu hastalıklar arasında başlıca şizofreni, kaygı bozuklukları (travma sonrası stres bozukluğu, genelleştirilmiş kaygı bozukluğu ve panik bozukluk gibi), depresyon ve demans yer almaktadır. Uyku bozukluklarının müdahalesinde farmakolojik tekniklere göre psikoterapi tercih edilmektedir ve bunlar içerisinde bilişsel davranışçı terapi en işlevsel ve etkili terapi yöntemi olarak kabul edilmektedir.

Kaynakça

Adrien, J. (2002). Neurobiological bases for the relation between sleep and depression. Sleep Medicine Reviews, 6(5), 341-351. https://doi.org/10.1053/smrv.2001.0200

Benca, R. M. (1996). Sleep in psychiatric disorders. Neurologic Clinics, 14(4), 739-764. https://doi.org/10.1016/S0733-8619(05)70283-8

Benca, R. M., Obermeyer, W. H., Thisted, R. A. ve Gillin, J. C. (1992). Sleep and psychiatric disorders: A meta-analysis. Arch Gen Psychiatry, 49(8), 651- 668. https://doi.org/10.1001/archpsyc.1992.01820080059010

Chow, C. M. (2020). Sleep and wellbeing, now and in the future. International Journal of Environmental Research and Public Health, 17(8), 2883. https://doi.org/10.3390/ijerph17082883

Coleman, J. (1999). Overwiew of sleep disorders: Where does obstructive sleep apnea syndrome fit in? Otolaryngologic Clinics of North America, 32(2), 187-193. https://doi.org/10.1016/S0030-6665(05)70123-7

Gooneratne, N. S. ve Vitiello, M. V. (2014). Sleep in older adults: Normative changes, sleep disorders, and trreatment options. Clinical Geriatry Medicine, 30(3), 591-627. https://doi.org/10.1016/j.cger.2014.04.007

Junghanns, K. (2020). Psychotherapy of Sleep Disorders. Psychotherapie, Psychosomatik, Medizinische Psychologie, 70(12), 519-532. https://doi.org/10.1055/a-1254-4399

Killgore, W. D. S. (2010). Effcts of sleep deprivation on cognition. Progess in Brain Research, 185, 105-129. https://doi.org/10.1016/B978-0-444-53702-7.00007-5

Lee, E. K.ve Douglass, A. B. (2010). Sleep in psychiatric disorders: Where are we now? The Canadian Journal of Psychiatry, 55(7), 403-412. https://doi.org/10.1177/070674371005500703

Milojevich, H. M. ve Lukowski, A. F. (2016). Sleep and mental health in undergraduate students with generally heaalthy sleep habits. Plos One, 11(6). https://doi.org/10.1371/journal.pone.0156372

Morin, C. M., Culbert, J. P. ve Schwartz, S. M. (1994). Nonpharmacological interventions for insomnia: A meta-analysis of treatment efficacy. Am J Psychiatry, 151, 1172-1180. https://doi.org/10.1176/ajp.151.8.1172.

Orzeł-Gryglewska, J. (2010). Consequences of sleep deprivation. International Journal of Occupational Medicine and Environmental Health, 23(1), 95–114. https://doi.org/10.2478/v10001-010-0004-9

Palmer, C. A. ve Alfano, C. A. (2017). Sleep and emotion regulation: An organizing, integrative review. Sleep Medicine Reviews, 31, 6-16. https://doi.org/10.1016/j.smrv.2015.12.006

Pruiksma, K. E., Wachen, J. S., Wardle, S. ve Resick, P. A. (2018). Sleep and combat-related post traumatic stress disorder. Psychotherapy Interventions for Comorbid Sleep Disorders and Posttraumatic Stress Disorder. (277-292) içinde. Springer, New York. https://doi.org/10.1007/978-1-4939-7148-0_24

Riemann, D., Berger, M. ve Voderholzer, U. (2001). Sleep and depression – results from psychobiological studies: An overview. Biological Psychology, 57(1-3), 67-103. https://doi.org/10.1016/S0301-0511(01)00090-4

Sateia, M. J. (2009). Update on sleep and psychiatric disorders. Chest, 135(5), 1370-1379. https://doi.org/10.1378/chest.08-1834

Steiger, A. ve Pawlowski, M. (2019). Depression and sleep. International Journal of Molecular Sciences, 20(3), 607. https://doi.org/10.3390/ijms20030607