Whatsapp Hattı

0539 890 5950

Hastalık Kaygısı Bozukluğuna Dair Kitap/Belgesel Önerileri

Hastalık Kaygısı Bozukluğuna Dair Kitap Önerileri

Bilişsel Terapi ve Uygulamaları, Robert L. Leahy

Bilişsel Terapi ve Uygulamaları kitabında Leahy, kaygı ve duygudurum bozukluklarını, tedavi ve müdahale yöntemlerini anlatmaktadır. Kitap hastalık kaygısı bozukluğunu da (hipokondri) bilişsel davranışçı terapi (BDT) temelinde incelemektedir. BDT’nin hipokondri hususundaki varsayımının temelinde kişinin hayatını bir fiziksel ağrı, duygusal sıkıntı ve rahatsızlık olmadıkça veya bütün bunlara rağmen dolu dolu yaşaması gerektiği yatmaktadır. Kitap BDT’nin hipokondriye yönelik amacını ise, bu hastaların etkinliklerinin çeşitliliğini arttırmalarına; fiziksel, sosyal, mesleki, manevi ve sanatsal etkinliklere aktif olarak katılımlarına ve ayrıca hayatlarının hastalıklı olarak geçirecekleri döneminin ise en kısa olmasına yardımcı olmak şeklinde açıklamaktadır.

Kitap ayrıca hipokondri hastaları için kendilerini aile, arkadaş veya hekimler yoluyla denetlemesinden dolayı bu denetleyiciler hakkında da birtakım tartışmaları gündeme getirmektedir. Hipokondri hastaları genellikle yakınlarına, hekimlere ve onların güven verici sözlerine çok bağımlıdırlar. Bu nedenle Leahy, hastanın çevresindeki bu ilişkileri tanımanın hastalık için önemli bir adım olacağı görüşünü sunmaktadır. Leahy şu şekilde eklemekte: “Aşırı derecede tetikte bekleme olgusu ekstra fizyolojik aktivite yaratır”. Hipokondri hastalarının sağlıklarıyla ilgili olağanüstü korku ve endişe deneyimlemeleri bir müddet sonra kompülsif bir döngüye girmektedir. Kitap hipokondri hastaları için kompülsiyonlara neden olan ve onlarda bulunan aşırı uyarılmış fizyolojik durumlar açısından hastaya yardımcı olması için genel BDT stratejileri sunmaktadır. Hastalıkla mücadele eden kişilere başa çıkma becerisi kazandırılması adına şu beceri ve stratejiler önerilmektedir: Hoşnutluk planlaması, girişkenlik eğitimi, dikkat dağılımının ardından düşünce durdurulması, progresif kas rahatlaması, nefes tekniği eğitimi. Pratik yapmanın hipokondriyada büyük bir öneme sahip olduğu vurgulanmaktadır.

Bilişsel Terapi ve Uygulamaları hipokondriyi açıklamanın, başa çıkma ve uygulama tekniklerinin yanı sıra araştırma sonuçları ile de bilgileri desteklemektedir. Pilowsky (1967) tarafından, hipokondriya üzerine yapılan ufuk açıcı bir araştırmanın sonucunda, faktör analizi üç ilkesel boyutu göz önüne sermektedir:

  1. Bedensel meşguliyet
  2. Sağlıklı olduğuna dair güven verilmesine rağmen, hasta olduğuna inanmak
  3. Hastalık fobisi

Bedensel meşguliyet arttıkça, somatizasyon bozukluğu ortaya çıkar, hasta olduğuna duyulan inanç arttıkça kişi, hipokondriya ya da ilişkili bozukluklara yakınlaşmaktadır. Hastalığa yakalanma korkusu artar ve insan bu korku karşısında yenik düşerse, obsesif kompulsif bozukluk kaçınılmaz olmaktadır. Hastalık hakkında içgörü kazanmak isteyen ve BDT’nin hipokondri adına ayırdığı geniş bölüme göz atmak isteyenler için değerlendirilebilecek temel düzeyde bir kaynaktır.

Hastalık Hastası Olmak – Sağlık Kaygısı, Rob Wilsonn ve David Veale

Rob Wilsonn ve David Veale tarafından yazılan kitap, yaşanmış hasta öyküleri, pratik öneriler ve uygulamalar sunması bakımından hastalık kaygısı bozukluğuna genel bir çerçeve çizmekte. Kitap aslında zaman zaman her insanın belli bir nedeni olmaksızın sağlığından endişe duyabileceğini vurgulamakta. Bu ruh halinin gelip geçici değil ama kalıcı ve süreklilik kazanmış bir halde olmasının kronik bir sorun olduğu anlatılmakta. Kitabın genel hatlarıyla ele aldığı ve vurguladığı kısımları aktarmak gerekirse, “hastalık hastası” olanların gerçekte bir sağlık sorunu olmamasına ve bu konuda doktorlar tarafından güvence verilmesine rağmen ciddi bir hastalığı olduklarına dair inançları ve düşünceleri çok güçlü görülmektedir. Bu kişiler ciddi derecede bu inançlarına bağlı olmakla beraber bu durumu bir saplantı haline getirmektedirler. 

Kitap “sağlık kaygısı” sahibi bu kişileri hastane ve muayenehanede ömür tüketen, var olduğuna inandığı problem için internetten devamlı araştırma yapan, sürekli güvence arayan, dünyayı hem kendine hem de çevresindekilere zindan eden bireyler olarak tasvir etmektedir. Bu kaygının strese, panik atak ve depresyona kadar pek çok sağlık sorununa yol açtığı bilinmektedir. Oysa, sağlık kaygısı gerçek bir sağlık sorunudur ve tedavisi mümkündür. Bilişsel davranışçı terapi uzmanı ve psikiyatrist olan Wilson ile Veale, sağlık kaygısı sorununu tanımlamakla beraber rahatsızlık üzerinde etkili olabilecek pratik uygulamaları ve nasıl aşılacağına dair çözüm önerilerini mesleki deneyimlerinin ışığında okuyucuya sunmaktadır. 

Sağlık kaygısından kaynaklı ruh sağlığı merkezlerine başvuran insan sayısının epey bir az olması göz önünde bulundurulursa, kitabın bu sorundan şikayetçi kişilerin kendi kendilerini tedavi etmeleri için bilimsel ve pratik bir rehber sunduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Kaygı ve depresyon alanında yazılan kitaplar içerisinde akıcı dile sahip olması sebebiyle yardım ihtiyacı arayışında olanlar ve rahatsızlıkla ilgilenenler için başucu kitabı olarak nitelendirilmektedir.

Hastalık Hastası, Moliére

Moliére tarafından 1673 yılında yazılan Hastalık Hastası, hastalık kaygısı bozukluğu (hipokondri) olan bireyleri en iyi anlatan eserlerden biri olarak anılmaktadır. Üç perdeden oluşan bu tiyatro eserinde Moliére, orta yaşlı, zengin, iyi niyetli ve hassas bir insan olan Argan’ın düştüğü halleri anlatmaktadır. Argan hasta olmadığı halde onun doktoru tarafından hasta olduğuna nasıl inandırıldığı ve istismar edildiği üzerinde durulmaktadır. Öyledir ki, eser çevresi çıkarcı ve bencil insanlarla kuşatılan Argan’ın hastalığına çare bulabilmek ve muayene ücretlerini karşılayabilmek amacıyla öz kızını bile sevmediği biriyle nasıl evlendirmeye kalktığını ortaya koymaktadır.

Eserde hemen hemen herkesin aile ve sosyal çevresinde bulunabilecek “hastalık hastası” tasviri yapılmakta. Bu kişiler, yeterli tıbbi tetkikler yapılmasına ve herhangi bir hastalığa rastlanmamasına rağmen sürekli kendilerini dinlemektedirler. Argan, her hastalığın kendisinde de olabileceğini düşünür ve bundan dolayı sürekli bir kaygı içerisinde yaşar. Bedensel şikayetleri hiçbir zaman bitmeyen ve kafasında hep soru işareti olan Argan karşımıza, çevresinin ve kendisinin yaşam enerjisini tüketmiş bir şekilde çıkmaktadır.

Hiciv ve kara mizah yoluyla insanların çıkarları uğruna her şeyi yapabilecekleri yönünde eleştiride bulunan Moliére, aslında her şeyi mahvedenin insanın endişeleri olduğunun altını çizmektedir. Oyunun merkezine Argan’ı koyan Moliére eleştirel bakışının yanı sıra insanın sevgiye, aşka ve evliliğe bakışını baş kahraman ve diğer oyuncular aracılığıyla aktarmaktadır. Dönemin insan psikolojisine geniş perspektiften bakan ve eleştirel bir gözle tıp dünyasını eleştiren kitap, Moliére’in kendi hastalığıyla da derinden bir bağa sahip olması yönünden okunmaya değer bir kült eser olarak günümüz okurunun karşısına çıkmaktadır. 

Hastalık Kaygısı Bozukluğuna Dair Belgesel Önerileri

Hipokondriyaklar: Sağlıklı Kaygı Sağlıksız Olduğunda Belgesel İncelemesi (Hypochondriacs: When Healthy Anxiety Becomes Unhealthy / Mental Health Documentary), 2018

Hipokondriyaklar: Sağlıklı Kaygı Sağlıksız Olduğunda Belgesel İncelemesi (Hypochondriacs: When Healthy Anxiety Becomes Unhealthy / Mental Health Documentary), 2018
Sağlık kaygısı bozukluğu olarak da bilinen hipokondriden muzdarip bir grup hastayı izleyen bu belgesel, bir anne olan Laura’nın babasının beyin tümöründen vefatı üzerine sürekli bir şekilde kanser belirtilerini araştırması, Kevin’in kan nakli olduğundan bu yana HIV virüsü kapmış olma ihtimali hakkında obsesif düşüncelerini durduramaması gibi farklı kişilerin hastalık öykülerini ele almaktadır. Laura, Kevin ve diğer hipokondriyakların nasıl ilerlediğini ve terapi yoluyla endişelerinin üstesinden nasıl geldiklerini görmemize imkan sunmaktadır. Laura sürekli iyi hissetmediği yönünde eşi ve çevresini arayıp muayene olması gerektiğini söylemektedir. Laura beyin tümörü olduğunu, sıklıkla baygınlık hissi geçirdiğini, baş dönmesi yaşadığını söylemesine rağmen aslında doktoru tarafından yapılan tetkiklerde değerleri normal çıkmaktadır. Laura sıklıkla babasına olanın, yani beyin tümöründen vefat etmek, ona da olacağına dair inançlarını güçlendirmektedir. Laura problemlerine dair inançlarına derinden bağlarla bağlıdır, artan kaygı ve korku durumu belgeselde net bir şekilde gözler önüne serilmektedir. Hastalık kaygısı bozukluğuna sahip bireylerde görülen sıklıkla araştırma, hastalıklarına dair güvence bulma ve doktor doktor gezme durumu Laura’da tipik olarak görülen durumlardan biridir.
Kevin ise, uyandığında ve yattığında sürekli olarak HIV virüsü hakkında düşünmektedir. Farklı tetkikler sonucunda negatif AIDS testlerine sahip Kevin, kan nakli olduktan sonra AIDS veya HIV virüsü kapmaya dair olan obsesif korkuları tetiklenmiş durumdadır. Buna rağmen eşini veya çocuklarını enfekte edebileceğini ve onlara virüsü yayabileceğine dair birtakım bilişsel çarpıtmalara derinden bağlıdır.
Belgesel tedavi kısmında, hipokondri hastalarını birbirinden farklı zorlayıcı davranışsal deneyler beklemektedir. Mesela bunlar içerisinde saatlerce koştuğunda, kalp krizi geçirmeyeceğini, zıpladığında başının dönüp beynindeki tümörün etkileneceğini düşünmemesi gibi deneyler yer almaktadır. Bu deneyleri deneyimleyen Laura aslında korktuğu gibi bir durum olmadığını ve bunları deneyimlemenin tahmin ettiği şekilde sonuçlanmadığını görmekten oldukça şaşkın ve mutlu görünmektedir. Farklı hipokondri hastalarını tedavi eden doktor Ruth, AIDS virüsünden, hatta homoseksüel bireylerden korkan Kevin’i gay barına götürmektedir. HIV-pozitif bireylerin orada olabileceği korkusu bara girmeden önce Kevin’i derinden düşündürmektedir ve doktor, Kevin’e kaygısını puanlamasını istediğinde inanılmaz yüksek olduğunu belirtmektedir.
Belgeselde hipokondri hastalarının korkularının ardında nasıl bir mekanizmanın yattığına, bu korkuların nelerden kaynaklandığını, tedaviye karşı dirençleri, tedavi sırasında yaşadıkları rahatlama ve endişelerinin gereksiz olduğuna dair düşünceleri gerçek yaşam öyküleriyle farkındalık oluşturmak amaçlı aktarılmaktadır. Tüm bu süreçleri teorik bilgi dışında, deneyimleyen birini izlerken anlamlandırmak isteyenler için içerik bakımından dolu ve tavsiye edilecek nitelikte bir belgesel olduğunu söylemek mümkündür.

Sağlık Kaygısı ve Hipokondri ile Nasıl Başa Çıkılır?

(How to Deal with Health Anxiety and Hypochondria?), 2018

Bilgilendirici bir video olan “Sağlık Kaygısı ve Hipokondri ile Nasıl Başa Çıkılır?”, sağlık kaygısının diğer rahatsızlıklarla olan farkını ortaya koyarken, sağlık kaygısı ve hipokondri ile nasıl başa çıkılır, hipokonkondriyi nasıl anlarız, tedavi teknikleri ve uygulamaları müdahaleler nedir gibi konulara değinmektedir. Sağlık kaygısı bireylerin olmayan rahatsızlıkları hakkında var olduğuna dair kendilerince güçlü kanıtlarının olduğunu öne sürmeleri ve bundan dolayı olağandışı bir korku tepkisi göstermeleri ile karakterize edilmektedir. Bu kişilerin vücut semptomlarına gereğinden fazla odaklanmalarından ötürü ne gibi bir korkuyla karşı karşıya kaldıklarını ve obsesif döngünün içine girdikleri aktarılmakta. Aslına bakılırsa kişi ne kadar bu semptomlara odaklanır ve onları gerçek dışı biçimde çarptırırsa, semptomlar o kadar belirsizleşmektedir.

Hipokondri hastaları en ufak bir semptomun ciddi boyutta bir rahatsızlığa neden olabileceğinden ötürü sık sık doktor ziyaretinde bulunurlar. Ancak doktor ziyareti ile tatmin olmaz ve rahatlamazlar. Gereği olmadığı halde doktorlardan daha farklı tetkiklerde bulunmalarını isterler çünkü semptomlarının ciddiyetine sıkı sıkı bağlı ve gerçekliğine inanırlar. Bu tatmin olmama davranışı kişilerde sürekli kontrol ve vücut gözlemleme davranışlarının sıklığını arttırır. Hipokondri hastaları için asıl sorun bir sağlık probleminin varlığı değil, bu problemlerin kalıcı veya felaketlerle sonuçlanabilecek düzeyde algılanıyor olmasıdır. Bunca tetkik sonucunda hipkondri hastalarının aslında kendilerine sormaları gereken bir şey vardır: “Neden benim düşündüğüm gibi kalp hastalığım, beyin tümörüm yok. Olduğuna dair inanmama ve böyle öne sürüyor olmama rağmen sonuçlar bunu yalanladı. Kaygılıyım ve bunu düşünme eğilimindeyim, doktorum bir şey olmadığını söyledi bunu dinlemeliyim”. Bu noktada hipokondri hastaları, rahatsızlıklarına dair içgörü kazanmaları durumunda tedavinin önündeki direnç faktörünü de kırıyor olacaklardır. Sağlık kaygısı ve hipokondri ile başa çıkmaktaki en büyük etkenin farkındalık olduğu vurgulanmaktadır. 

Hipokondri rahatsızlığı için maruz bırakma ve tepki önleme tekniği önerilmektedir. Temelde bu tedavi tekniği obsesif kompulsif bozuklukta obsesif kompulsif semptomları durdurmak için kullanılmaktadır. Ancak sağlık kaygısında belirtilen obsesif düşünceler için de uygun olabileceği öne sürülmektedir. Bununla beraber, bir kaygı bozukluğu olması nedeniyle, hipokondri için de bilişsel davranışçı terapinin etkililiğinden bahsetmek mümkün görülmektedir.

Sağlık Kaygısı – Bölüm 1: Nedir ve Nasıl Aşılır?

(Health Anxiety – Part 1: What Is It and how to Overcome It?), 2020

Sağlık kaygısı, bedensel duyumların veya değişikliklerin ciddi bir hastalığın göstergesi olduğuna inanıldığında ortaya çıkan her yerde bulunan bir deneyim olarak kabul edilmektedir. Oldukça yanıltıcı ve zorlayıcı bir rahatsızlık olan sağlık kaygısı, somatik semptom bozukluğuyla da ilişkili bir rahatsızlıktır. Somatik belirti bozukluğunda kişiler ağrı, sindirim ve nörolojik problemler gibi çeşitli sorunlarla karşı karşıyadırlar. Hipokondri geliştiren bireyler bir hastalığa sahip olma veya bir hastalık edinmeye dair yoğun kaygı yaşarlar. Kişiler sağlıklarıyla ilgili endişelerine en kötü senaryoyu devamlı kafalarında canlandırarak gereğinden fazla zaman kaybederler ve aşırı bir biçimde sağlıkla ilgili davranışlarda bulunurlar.

Eğitim içeriğinde sağlıkla ilgili bu davranışlara şu şekil örnekler verilmektedir:

  1. Çok fazla ilaç kullanımı,
  2. Vücut taraması yaptırmak,
  3. Güvence arayışı,
  4. Kompulsif olarak kontrol etmek,

Belirtilere odaklanmak,

Bunun tam tersi olarak kişiler kaçıngan davranışlar da sergileyebilir. Örneğin doktor randevusu bakar günlerce, haftalarca ama temelde doktora gitmekten korkar ve randevusunu iptal ettirebilir. Çünkü bu kişiler her ne kadar sağlıklarıyla ilgili endişe deneyimleseler ve bunun arayışında bulunsalar da, rahatsızlıklarını doğrulayacak tanı almaktan çekinirler. Ayrıca, ilaç almaktan korkmak, egzersiz yapmak, dışarı çıkmak diğer kaçıngan davranışlar arasında sayılır.

Temelinde belirsizliğe ve strese karşı tahammülsüzlük yatan bu rahatsızlığa katkıda bulunan faktörler arasında; genetik ve hormonel faktörler (adrenalin gibi), hastalıkla ilgili kaygılı ebeveynler, sevilen birinin hastalıkla mücadele etmesine tanık olmak, hastalık sebebiyle ölmekten korkmak, önceki hastalık deneyimleri sayılabilir. Rahatsızlığın kolayca tetiklenmesi ise risk faktörleri arasında yer alır. Sosyal medya, doktorun söyledikleri, televizyonda, haberde veya bir filmde hastalıkla ilgili görülen şeyler örnek olarak verilebilir.

Son olarak eğitimde bahsedilen başa çıkma stratejilerinden söz etmek gerekirse, bu kişilere söylenmesi gereken bazı şeyler vardır. Örneğin: “Davranışların sağlık kaygını şiddetlendiriyor ve bunu daha kötü bir hale getiriyor”, “kontrolünün olduğu yerlere odaklan, yanıt vermeyi öğren tepki vermeyi değil”, “kaygılı hisleri ve düşünceleri durduramazsın, o yüzden deneme”, “fiziksel belirtilere ve endişeli düşüncelere bak ve pratik yapmak için bir fırsat olduğunu düşün”, “kaygının üstüne git ama onu durdurmanın değil”. Bu gibi bazı farkındalık arttırıcı telkinler hastalara verilerek rahatsızlıklarının mantığını anlamak ve onunla başa çıkma konusunda etkili yöntemi bulmak adına yardımcı olabilir.