Whatsapp Hattı

0539 890 5950

Sitofobi (Yiyecek Korkusu)

Sitofobi

Özgül fobi sıklıkla bir dizi başka rahatsızlıkla ilişkilidir. Özgül fobisi olan bireyler, diğer kaygı rahatsızlıkları olan depresif ve bipolar rahatsızlıklar, madde ile ilgili rahatsızlıklar, somatik belirtiler ve ilgili bozukluklar, kişilik rahatsızlıkları (özellikle bağımlı kişilik rahatsızlığı) dahil olmak üzere diğer rahatsızlıkların gelişimi için yüksek risk altındadır. Etkilenen kişi nesnelerle, durumlarla ve ciddi durumlarda herhangi bir söz veya tasvirle temastan kaçınma eğilimindedir. Korku ve kaygının aşırı veya orantısız olup olmadığının birincil tespiti uzman kişiler tarafından yapılır. Kaygı bozukluklarının çoğu, çocukluk çağında olur ve terapi uygulanmazsa devam etme eğilimindedir (APA, 2013).

Sitofobi – DSM-5 Ölçütleri

DSM-5’e göre özgül fobi adı altında belirtilen sitofobinin belirtileri şunlardır (APA, 2013):

  • Belirli bir nesne veya durum hakkında korku, endişe (Çocuklarda korku/endişe ağlama, öfke nöbetleri, donma veya yapışmayla ifade edilebilir).
  • Fobik nesne veya durum neredeyse her zaman anlık korkuyu, endişeyi tetikler.
  • Fobik nesneden veya durumdan yoğun korku, endişe ile kaçınılır, katlanır.
  • Korku veya kaygı, belirli bir nesnenin veya durumun ortaya çıkardığı gerçek tehlike ve sosyokültürel bağlam ile orantılı değildir.
  • Korku, kaygı veya kaçınma kalıcıdır, genellikle 6 ay veya daha fazla sürer.
  • Korku, kaygı, kaçınma, sosyal, mesleki veya diğer önemli işlev alanlarında klinik olarak önemli sıkıntılara veya bozulmalara neden olur.
  • Rahatsızlık, korku, kaygı, panik benzeri belirtilerle veya diğer güçsüzleştirici belirtilerle ilişkili durumlardan kaçınma.

Yemek korkusu anlamına gelen sitofobi, uzun bir süre devam eder ve müdahale edilmezse hayati tehlike oluşturabilir. Sitofobi kelimesi “yemeği reddetmek” anlamına gelmektedir. Sitofobiye uzun süre dayanabilmek oldukça zordur. Ayrıca başarılı bir şekilde müdahale edilmezse yaşamı tehlikeye atabilecek bir durumdur. Bireyler yemek yemek istememektedir. Bu kişiler yemek saatlerinden uzak dururlar. Gıdayı reddederler. Bu kişiler farklı nedenlerden dolayı yemek yemekten kaçınmaktadırlar. Bu nedenler arasında zehirlenme korkusu, yutma-boğulma korkusu veya temizlik problemleri sayılabilir (Einhorn, 1901).

Yemek yeme fobisi olarak adlandırılan bu durum, yiyecek, sıvıları çiğnemekten veya yutmaktan korkma ve kaçınma ile karakterize olan bir durumdur. Yiyecekleri çiğnemekten ve yutmaktan korkma, boğulmaktan sürekli olarak kaçınma halindedirler. Bu yüzden, psikolojide birçok özgül fobi tanımlanmış olmasına rağmen sitofobinin müdahalesinde, belki de hiçbiri sitofobi kadar ciddi sağlık etkilerine sahip değildir (McNally, 1994). 

Zihinsel olarak sorun yaşamayan bireylerde görülmektedir. Sitofobi, mide ağrıları başta olmak üzere ağrıların eşlik ettiği rahatsızlıklarda ortaya çıktığı söylenmektedir. Çocukluk dönemindeki baskıcı aile tutumu da sitofobiye neden olabilir. Bu yüzden etki eden nedenleri iyi anlamak gerekmektedir (Einhorn, 1901).

Yükseklikten ve örümceklerden korkmak yaygın fobilerdir, ancak bazı olağandışı ve temelsiz korkular kişilerin önemli sorunlar yaratabilir. Örneğin sitofobi (yeme korkusu) ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Sitofobi, DSM-5’te kaygı bozuklukları başlığı altındaki fobiler kategorisinde bulunmaktadır. Kaygı bozukluğu yaşayan kişiler tipik olarak korktukları veya kaçındıkları durumlarda tehlikeyi abartırlar. Korku, kaygının aşırı veya orantısız olup olmadığının birincil tespiti uzman kişiler tarafından yapılır. Kaygı bozukluklarının çoğu, çocukluk çağında olur ve terapi uygulanmazsa devam etme eğilimindedir. DSM-5 özgül fobi eş belirtileri şu şekildedir: yaygın kaygı bozukluğu, panik bozukluk, sosyal kaygı bozukluğu, post-travmatik stres bozukluğu, bipolar bozukluk, obsesif kompülsif bozukluk, kişilik bozuklukları (APA, 2013).

Doktorlar sitofobiyi öncellikle bir belirti veya karışıklık olarak değerlendirdiler. Eski dönemde hastanelerin arşivine bakıldığında, özellikle ruhsal ve bedensel durumda yavaşlama yaşayan bireylerin (melankolik) yemekten kaçınma eğilimleri vardı. Sitofobik durum yaşayan bireylerde sanrılar gözlemlendi. Bununla birlikte, sanrıların çoğu üç biçimde sınıflandırıldı: gıda, beden ve din ile ilgili olanlar. Hatta ilk başta, birçok kişi yiyeceğinin zehirlendiğine inanıyordu (Van Deth ve Vandereycken, 2000).

Önceki dönemde, yemekten kaçınma zihinsel rahatsızlığın ilk aşaması olarak görülmüştü. Beslenme sorunları nedeniyle, kişilerde zihinsel yabancılaşma biçimlerine neden olabileceği düşünülüyordu. Yemek reddi, önceki zamanlarda ‘en yaygın sorunlardan biri’ olarak kabul edilmiştir. Günümüzde ise açlığın kabızlık ve adet görmeme ile birlikte olabileceği düşüncesi yaygın bir bilgidir (Brumberg, 1988; Van Deth ve Vandereycken, 2000). 

Sitofobi yaşayan bireyler veremden (tüberküloz) zarar görüş olabilir, çünkü bu rahatsızlığa gıda alımının azalması ve zayıflama eşlik eder (Van Deth ve Vandereycken, 2000).

Viktorya dönemi hekimleri zihinsel bozukluk ile gıda yoksunluğu arasında özel bir ilişki olduğunu varsaydılar. Zihinsel yabancılaşmanın, gıda olmadan da yaşamın sürdürülebileceği düşüncesini kuvvetlendiriyordu. Bireyin zayıf beslenme, gıdayı reddetmesi gibi durumlar yaygın olarak zihinsel bozukluğun oluşmasında olası bir hazırlayıcı faktör olarak kabul edilir (Van Deth ve Vandereycken, 2000; Winslow, 1880).

Belirgin bir organik neden olmaksızın aşırı gıda reddi vakalarında, uzman kişiler genellikle zorla beslenmeyi tavsiye eder. Bu rahatsızlıkların ortaya çıkması ciddi bir sorundur, çünkü yüksek ölüm oranlarına yol açabilir. Kişilerde gıda reddi, yetersiz beslenme, iştahsızlık gibi durumlardan kaynaklanan yemek yemekten kaçınma davranışları gerçekleşir

 (Brumberg, 1988; Van Deth ve Vandereycken, 2000).

Bununla birlikte, sitofobiklerin birçoğu, anoreksiya nervozanın özgül, nadiren gözlemlenen modelinden bile büyük ölçüde farklı olan sanrılar gösterdi (Van Deth ve Vandereycken, 2000).  

Yapılan Çalışmalar

Önceki dönemlerde, başhekimler sitofobi yaşayan bireyleri dinlemekte ve bireylerin durumunu öğrenmekte isteksizdiler. Gıda almayı reddeden bireylerde, doktorlar sıklıkla zorla beslenme yoluna başvurmaktaydılar (Van Deth ve Vandereycken, 2000).

Bilinçli davranışçı müdahale; kısa vadeli, insanların farklı düşünmelerine ya da davranışlarını değiştirmelerine yardımcı olarak, yardımcı olmayan duygusal tepkileri yaymamalarına yardımcı olmayı amaçlayan, beceri odaklı bir müdahale, özgül fobilerin terapisinde etkilidir (Kaczkurkin ve Foa, 2015).

Sitofobide bilişsel davranışçı ekolü önemli bir konumdadır. Bilişsel davranışçı yönteminde kişide olan endişe duyma, hoşnutsuzluk, gıdayı reddetme ve gıdalardan kaçınma davranışı seansta görüşülen önemli durumlardır. Bu müdahalede yemeklere karşı olan yanlış tutumun değiştirilmesi hedeflenir. Ayrıca seans sürecinde bireysel görüşmeler yapılarak da kişinin yanlış inanışları ve korkuları da ele alınır (Nock, 2002).

Sitofobiye neden olan durum ne olursa olsun, danışana yeterli miktarda yemek yedirilmelidir. Bazen kişiyi sadece ikna etmek yeterlidir. Kişiye, bir seferde bol miktarda diyet uygulanamaz. Ancak, kişiyi alıştırarak ve kademeli olarak düzenlenmelidir. Yeterli düzeyde beslenme, kişinin sağlığı üzerine inşa edilecek temel olgudur. Yeterli ve sağlıklı bir diyetin müdahaleye çok olumlu katkısı olacaktır. Kişiye uygun diyet yapılarak (salatalar, meyveler ve kaba sebzeler hariç) her şeyi yemesine izin verilerek kişi, bu düzen altında düzenli olarak iyileşme durumu gösterebilir. Ancak, kişi kilo alsa önemli bir düzeyde kilo alsa bile sorun tamamen ortadan kalkmayabilir (Einhorn, 1901). 

Davranışçı yaklaşım ekolünde kullanılan maruz bıraktırma yöntemi ile kişilere, gıda ve sıvıların aralığı sistematik bir biçimde verilerek, artırılır. Sitofobi yaşayan bireylerin ebeveynleri de süreci hızlı bir şekilde uygulamak için eğitilebilir. Böylece, müdahale yaklaşımının pratikliği ve verimliliği daha da desteklenir. Sitofobiye dayalı gelecekteki çalışmalar, hangi müdahale bileşenlerinin etkili olduğunu belirlemeye odaklanmalıdır (Nock, 2002).

Kaynakça

 American Psychiatric Association, A. (2013) Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5. Bs.). American Psychiatric Publishing.   http://dsm.psychiatryonline.org/doi/book/10.1176/appi.books.9780890425596

Brumberg, J. J. (1988). Fasting girls: The emergence of anorexia nervosa as a modern disease. Harvard University Press. doi:10.5860/choice.26-0952

Einhorn, M. (1901). Sitophobia of enteric origin. Journal of the American Medical Association, 36(24), 1688-1690. doi:10.1001/jama.1901.52470240016002d

Kaczkurkin, A. N. ve Foa, E. B. (2015). Cognitive-behavioral therapy for anxiety disorders: an update on the empirical evidence. Dialogues in Clinical Neuroscience, 17(3), 337.   doi: 10.31887/DCNS.2015.17.3/akaczkurkin

McNally, R. J. (1994). Cognitive bias in panic disorder. Current Directions in Psychological Science, 3(4), 129-132. https://doi.org/10.1111%2F1467-8721.ep10770595

Nock, M. K. (2002). A multiple-baseline evaluation of the treatment of foodphobia in a young boy. Journal of Behavior Therapy and Experimental Psychiatry, 33(3-4), 217-225. https://doi.org/10.1016/S0005-7916(02)00046-0

Van Deth, R. ve Vandereycken, W. (2000). Food refusal and insanity: sitophobia and anorexia nervosa in victorian asylums. International Journal of Eating Disorders, 27(4), 390-404. doi:10.1002/(SICI)1098-108X(200005)27:43.3.CO;2-K

Winslow, L. S. F. (1880). Fasting and feeding: A detailed account of recorded instances of unusual abstinence from food, and of cases illustrating inordinate appetite. Journal of Psychological Medicine and Mental Pathology, 6, 253-299.